İtalyan Halk Tiyatrosu

 1550 yıllarında bilginler, ressamlar, şairler kili­se adamlarının, devlet ileri gelenlerinin destekleme­siyle, sanat değeri yüksek olmayan oyunlar için gös­terişli bir sahne geliştirmişlerdi. Sonraki elli yıl için­de, İtalya üç tiyatro yapısı kurdu, rasgele de operayı buldu. Bütün bunlar amatörce çalışmalar sonunda el­de edilmiş şeylerdi; belli bir çevreye bağlıydı. Bu soylu kişiler tiyatrosu ancak on yedinci yüzyılın ikin­ci yarısında İtalya’da opera yapıları çoğalmaya baş­layınca profesyonelleşti, sonra da kapılarını halka aç­tı  tiyatro sanatının gelişmesinde iki önemli adım.

Ama başka bir tiyatro çeşidi daha 1550 yılların­da profesyonelliği benimsemiş, başarısını halkın be­ğenisine bağlamıştı. Alanlara kurulan çok basit bir sahnede oynanan bu oyunların seyircisi doğrudan doğruya sokaktaki insandı. Oyuncular, ellerinde şap­kaları, seyircilerin arasında dolaşarak para toplarlar, sonra da tulûata dayanan komediler oynarlardı. Ya­zılı oyunlar yoktu. Ama vücutları gibi, zekaları da öylesine çabuk, çevikti ki, komedi sanatını öylesine geliştirmişlerdi ki, İspanya’yı, Cermen memleketleri­ni, Paris’i oyunlarıyla büyülemiş, ta Londra’ya uzan­mışlardı.

Bu tiyatroya commedia dell’arte deniyordu. On sekizinci yüzyılda ortadan kalkmaya yüz tuttuğu sı­rada böyle adlandırılmıştı. “Dell’arte” sözü oyuncula­rın ustalığını, oynanan komedilerin amatörce olmadı­ğını belirtiyordu. İşinin ustası olan oyuncular, usta işi oyunlar. İtalyan halk tiyatrosunun daha önceki adlan da özelliklerini belirten adlardı. Commedia all’ improviso adı oyunların tuluata dayandığını belirti­yor. Başka bir ad, commedia a sogetto, tulûatın belli bir konu, ya da olaylar dizisi üzerine kurulduğunu be­lirtiyor.

Oyunlar

Commedia dell’arte’nin seneryoları basit, açık hareket taslaklarıydı. Sahne arkasında duran bu tas­laklar oyuncuların giriş çıkışlarını düzenleyen, yanlış sahneler oynanmamasını sağlayan bir çeşit suflör ki­tabı yerine geçerdi. Yeni bir oyun oynayacağı zaman kumpanyanın başı oyuncularla birlikte senaryoyu gözden geçirir, hareketi açıklar, konuşmadan yapıla­cak işleri (102), sahne eşyalarının nasıl kullanılaca­ğını belirtirdi.

On yedinci yüzyılın ikinci yarısında, daha com media dell’arte tarihe karışmadan, iki İtalyan bu ko­nu üzerinde durmuş, epeyce bilgi vermişler. Bugün elimizde 700 kadar senaryo taslağı var. Aşağı yukarı hepsi komedi. Birkaçına pastoral, kimine de trajikomedi denilebilir. 1600 yılından önce yazılmış senaryo­lar pek az aralarında; ama bu oyunların kuşaktan kuşağa, kumpanyadan kumpanyaya geçerek geldik­leri düşünülürse, 1600 yılından sonra yazılmış 700 se­naryo arasında en eski oyunlardan kalma taslaklar da bulunabileceği anlaşılır.

On yedinci yüzyıl yazarlarından öğrendiğimize göre, oyunlar baştan sona tulûat değilmiş. Olaylar dizisiyle pek bir ilgisi olmayan yazılı konuşmalar, sahneler bitirilirken ya da bir oyuncu sahneden çıkar­ken kullanılan belli parçalar varmış; oyuncunun hal­ka söylediği, ya da kendi kendine konuşur gibi söy­lediği parçalar. Bunlar çoğu zaman ölçülü uyaklı bir beyitle sona erermiş. Ayrıca oyunların arasına so­kuşturulan müzikli düetler önceden yazılır, hazırla­nır, prova edilirmiş.

1634 yılında yazan bir yazar oyuncuların çeşitli durumlara uyguladıkları hazır sözlerinin, hareketle­rinin pek çok olduğunu söyler. Ayrıca, bir kumpanya tulûatla da olsa bir oyunu tekrar tekrar oynadı mı, elbette ki konuşmaların, hareketlerin çoğu oyuncula­rın belleğine yerleşir.

Commedia deH’arte’nin ilgi çekici bir özelliği de lazzi’lerdi  araya sokuşturulan çeşitli şakalar  Bun­ların kimi sözle yapılırdı, ama çoğu hareketleydi. Oyunun gidişiyle bir ilgileri olmazdı çoğunlukla. İki sevgili kendi dertleriyle uğraşırlarken, gülünç bir uşak ortaya çıkıp sinek avlar gibi hareketler yapar, ya da şapkasından hayali kirazları seçip yer, çekir­deklerini kahramanın yüzüne atardı.

Kişiler

Commedia dell’arte’yi ayıran, ölümsüzleştiren iki özellik vardı. Biri hareketli, ustalıklı oyun tarzı; sö­zün aşılması. İkincisi oyuncuların zamanla geliştirip biçimlendirdikleri belli kişiler. Çoğu kumpanyalarda yedi erkek, üç kadın oyuncu bulunurdu. Bunların her biri ayrı ayrı birkaç tipi oynamakta ustalık edinir­lerdi. Bir oyuncunun yarattığı, ayrıntılarıyla belirle­diği bir tipi, sonradan başka oyuncuların değiştirdik­leri, kendi eğilimlerine göre oynadıkları da olurdu. Ama hiç değiştirilemeyen, dokunulmaz tipler de var­dı. En az önem verilen tipler aşıklardı  innamorati. Onlar günün gençleri gibi giyinirler, çoğunca oyuncu­ların kendi adlarını taşırlardı.

Gülünç tipler çok çeşitliydi. Aşağı yukarı her zaman iki yaşlı adam olurdu. Biri Pantalone, para gözlü Venedikli. Öbürü II Dottore, bir hukuk doktoru, bazen da tıp doktoru. Benzerleri Yunan, Roma farslarında bulunabilecek bu iki tipi Shakespeare’de, Moliere’de, Sevil Berberi ile Figaro’nun Düğünü’nde de (ayrı ayrı) görüyoruz.

Bir de zanni denilen soytarılar, maskaralar var­dı; usta dansçılar. Arlecchino önceleri bol bol el şa­kası yapılan budala bir uşaktı. Sonradan zeki bir tip haline geldi; yamalı elbisesi ise baklava baklava renk­lere ayrılan palyoça elbisesi biçimine girdi. Başka bir uşak, Pedroiino Fransızların Pierrot’su oldu; bir başkası, Pulcinella İngiltere’ye Punch kılığıyla geçti. Daha başka commedia dell’arte tipleri de kendi çağ­larının ötesinde yaşamayı, kendilerinden sonraki ti­yatrolarda etkilerini duyurmayı başardılar.

Commedia dell’arte’de gülünç tipler maske takar dı. Maskeler kimi zaman yüzün bütününü, kimi za­man yarısını, kimi zaman da Arlecchino, Pedrolino, Colombina’da olduğu gibi yalnız gözleri örterdi. Söz­süz oyunun çok büyük bir yer tuttuğu eommedia dell’ arte’de yüzün örtülmesi gerçekten düşündürücüdür.

COMMEDIA DELL’ARTE: Önde iki komedi tipi, arkada eommedia dell’arte sahnesi.

On altıncı yüzyılda İtalya’da bu oyunları oynayan pek çok kumpanya kurulmuştu. Bunların ünlüleri bü­yük şehirlerden pek ayrılmazlar, ama küçük kum­panyalar, kasabadan kasabaya, İtalya’nın içinde do­laşıp dururlardı. Gezici kumpanyalar eşyalarını, basit sahnelerini, dekor olarak kullandıkları perdeyi de yanlarında taşırlardı. Bu oyuncular tiyatro yapıların­da, gerçek sahnelerde oynamak fırsatını elde ettiler mi, dekorlardan, sahne makinelerinden sonuna kadar yararlanmayı da bilirlerdi. Ama bu gibi oyunlarda soylu kişilerin kadın oyunculara sataşmak, sulanmak istemeleri oyuncuların işini hayli güçleştirirdi. Öyle ki bir kardinal sahnenin kenarına oturanlar, oyuncu­ların önünde duranlar, çirkin sesler çıkaranlar, ya da sahneye elma, ceviz, fındık, süprüntü gibi şeyler atan­lar için çeşitli cezalar koymuştu.

İtalyan Halk Tiyatrosunun Etkileri

İtalyan halkı commedia dell’arte’yi çok sever, tutardı; ama bu yaygın tiyatro çeşidi İtalyan Tiyat­rosu üzerinde önemli etkiler yaratamamıştı. Oysa İtalya dışında durum bambaşka. Fransa, İspanya, İn­giltere, daha sonra Almanya’da İtalyan halk komedi­lerinin etkileri pek büyük olmuştur. Commedia dell’ arte kumpanyaları kendi memleketlerinin sınırlarını aşıp yabancı topraklarda da dolaşmaya, başlayınca önemleri arttı. Seçkin kumpanyalar Paris halkının olduğu kadar Fransız Sarayı’nın da ilgisini çekti; Madrid’in avlu tiyatrolarında büyük başarılar kaza­nıldı; Elizabeth Fin, James I’in karşısında oynamak için İngiltere’ye bile gidildi. Yabancı memleketlerin büyük oyun yazarları üzerinde commedia dell’arte’nin etkileri açıktır. All’s Well That Ends Well (103) adlı oyununda Shakespeare II Capitano’yu Captain Paroles olarak yeniden çizdi. The Cömedy of Errors adlı oyununun olaylar dizisi de comrnedia dell’ arte etkileri taşır. The Taming of the Shrew’daki Bianca ile Lucentio’nun “müzik öğretmeni sah­nesi” de öyle. Moliere Tartuffe, Cimri, Hastalık Hastası, George Dandin, Scapin’in Dolapları adlı oyunlarında İtalyan halk komedilerinin kişilerinden, konularından yararlanır. Ama İtalyan oyun yazar­ları Goldoni ile Gozzi bu zengin kaynağa Moliere’den aşağı yukarı yüz yıl sonra eğilmişlerdir.

Entry’ler, saray gösterileri, klasiklerin yeniden oynanması, intermezzi’ler, pastroller, operalar, süs­lü dekorlar, sahne makineleri, Vicenza ile Parma’daki tiyatro yapıları, opera yapıları, comrnedia dell’arte oyunları, bütün bunlar düşünülürse, İtalyan Rönesansı’nın tiyatro alanına dünya tarihinde görülmemiş bir renklilik, çok yönlülük getirdiği söylenebilir. Ama ilk modem tiyatro yapılarını kuran İtalya’nın kalıcı oyunlar, büyük oyun yazarları yaratamaması, bu Rönesansı gerçek tiyatronun “yeniden doğuşu” diye an­mamıza engel oluyor.