Eliabeth Tiyatrosu
İngiltere’nin ayrı bir ada olduğu, ayrı bir dünyası bulunduğu zaman zaman söylenmiştir. Oysa her alanda böyle bir ayrılığın sözü edilemez.
1600 yılında 1900 yılma kadar İngiltere bir dünya imparatorluğu kurdu. Daha denizlere açılmadan önce, İngiliz okçuları Agincourt savaşını kazanmışlar, Henry V Burgundy ile akrabalık kurarak 1420’de Fransız tahtının mirasçısı durumuna girmişti. Rönesans’ın 1420’den sonraki yüz yılı boyunca İngiliz edebiyatçıları sık sık İtalya’ya gidip gelmişler, İtalyan ressamlar Londra saraylarında yaşamışlardı. Hayır, İngiltere kabuğuna çekilmiş, ayrı bir memleket değildi. Agincourt’taki zaferi bilen İngilizler Eski Yunan kültürünün zaferlerini de biliyorlardı. İngiliz bilginlerine göre Bilgi’nin Canlanması daha çok klasik oyunların canlanmasıydı. Ama İngiltere’nin ayrılığı işte bu noktada kendini gösterdi: Klasik Tiyatro’nun taklidi olarak kalmaktan, çok öteye gidildi, bambaşka, yepyeni bir tiyatro yaratıldı. Shakespeare’in eşsiz tiyatrosu.
Öğrencilerin Oyunları
İngiltere Rönesans İtalya’sındaki tiyatro hareketlerini duymuştu. Vitruvius’un yazmasını bulan adam 1422’den 1424’e kadar İngiltere’deydi. Gene o kitabı İtalyancaya çevirmiş olan kimse 1548’de Londra’ya gelip on sekiz ay kalmıştı. Henry VII ile Henry VIII arasında İngiliz sarayı en az dokuz İtalyan ressamına iş verdi. Bilginler, şairler hümanizma kültürü edinmek, klasikleri incelemek için İngiltere’den İtalya’ya gittiler çoğu, tiyatroların beşiği olan Ferrara ile Urbino saraylarına konuk edildi. Memlekete dönünce İtalya’da gördüklerini, öğrendiklerini üniversitelerde, okullarda uyguladılar. Sahneye koydukları klasik oyunların taklitleri sarayda da tekrarlandı. Ortaçağ oyunlarının, İnterlude’ların bile değişmeye başladığı görüldü.
Cambridge’deki King’s College’in hesap defterleri 1482 yılında tiyatroyla ilgili masraflar yapılmış olduğunu gösteriyor. İki yıl sonra bu çeşit masraflar Oxford’daki Magdalen College’in defterlerinde de yer alıyor; 1512’de tiyatro öylesine önem kazanıyor ki üniversiteden bir derece alabilmek, mezun olabilmek için her öğrencinin okulunu öven yüz şarkı, çalışmalarını bitirdikten sonraki yıl içinde de bir komedi yazması şart koşuluyor. Latince, Yunanca oyunlar oynamayı öğretimin bir parçası olarak görmekte Cambridge Üniversitesi de Oxford’a ayak uydurmuştu. 1546sda Cambridge’deki Queen’s College’de öğrenciler her yıl Yunanca iki komedi ya da trajedi oynamak zorundaydılar. Birkaç yıl sonra, gene Cambridge’deki Trinity College bir yılda oynanması gereken oyunların sayısını beşe çıkardı; en az beş tane. Bu böylece on yedinci yüzyıla kadar sürmüştür.
Londra sarayına bağlı hukuk stajyerleri de tiyatro oynamak zorundaydılar. Klasik oyunlar ‘grammar okulları’nda da oynanırdı. 1525’de Eton’da iki oyunun sahneye konması için yapılan masraflar defterlerde görülüyor.
Elizabeth I oynanan oyunları görmek için zaman zaman okullara, üniversitelere giderdi; daha çok da öğrenciler başarılı oyunlarını onun önünde oynamak üzere saraya getirilirlerdi.
İnterlude’ lerle Gelen Komedi
Bilgi’nin Canlanması sarayın interlude oyunlarını paraca desteklenmesini sağladı, bir çeşit öğüt komedisinin doğmasına yol açtı. Önceleri, bu tek perdelik komediler ağırbaşlı oyunların aralarına sokuşturulurdu. Sonraları, şölenleri süsleyen eğlenceler olarak oynanmaya başlandılar. 1423’de Henry VII’nin “Kiralın interlude Oyuncuları” diye anılan dört oyuncusu vardı. Henry VIII bu oyuncuların sayısını sekize çıkardı. Saray çevresindeki soylu kişiler de oyuncu toplulukları beslemeye giriştiler, interlude yazarları Bilgi’nin Canlanmasından klasikleri taklit etme eğilimini değil de, hümanizma anlayışını aldılar; yüzlerini eski dünyaya çevirmediler. Rönesans’ın başlangıcındaki İngiliz oyunlarının pek azı günümüze kalmış. Bir tek The Four P’s basılmış; yazmaların çoğu da kaybolmuş. Ama John Heywood’ un allegory’ye sapmayan hümanizmacı oyunlar yazmış olduğu biliniyor. Bunların en sevileni The Four P’s 1520’de sarayda oynanmıştı. Interlude’ler de, morality oyunları gibi, İngilizce yazılırdı.
Üniversiteli Yazarların İngilizce Oyunları
İngiliz okullarında klasik oyunların egemenliği uzun zaman sürmedi. Bir süre klasikleri adapte ettikten, bir süre de Latince, Yunanca oyunlar yazdıktan sonra, okul yöneticileri, öğrenciler İngilizceye döndüler. Biçim bakımından kurallara bağlıydılar, Terence ile Plautus’tan kişiler aldıkları oluyordu, ama olay dizileri, konuşmalar bütünüyle kendileri nindi. İngilizce yazılan komedilerin ilk örnekleri 1553 de Nicholas Udall’ın yazdığı Ralph Roister Doister ile kısa bir zaman sonra “Mr. S.” in yazdığı Gammer Gurton’s Needle adlı oyunlardır. Trajedinin Latinceden, klasik konulardan kurtulması daha zor olmuştur. 1560 yılma kadar İngilizce yazılmış trajediye rastlanmıyor. İlk İngilizce trajedi Gorboduc, or Ferrex and Porrex klasik oyun kurallarına bağlı olmasına karşılık, konuşulan dille yazıldığı gibi, kişilerini de İngiliz tarihinden almıştır. Latin anlayışıyla İngilizceyi birleştiren bu oyun okullarda, sarayda büyük bir başarı kazanmışsa da ,halkın profesyonel oyuncuların ilgisini çekememiştir. Bilginler ise Shakespeare ile arkadaşları gelene kadar Seneca’yı çevirmeye, Latince oyunlar yazmaya devam etmişlerdir.
Çocukların Oynadığı Oyunlar
1558 ile 1584 yılları arasında, Elizabeth ile soylu kişiler değişik bir tiyatroya merak sardılar. Büyükler için yazılmış oyunlar çocuklardan kurulmuş kumpanyalara oynatılıyordu. Uzun yıllardan beri çocuklar zaten kilise korolarında şarkı söylerlerdi. On altıncı yüzyılın ilk çeyreğinde Kilisenin Çocukları sarayda interlude’lar oynamaya başladılar. Elizabeth’ in kraliçeliği sırasında ise sarayda çocukların oynadığı oyunlar, büyüklerin oynadığı oyunları sayıca kat kat aştı. Çocuk oyunlarına düşkünlük bir zaman sonra saray dışındaki tiyatrolara da atladı. Aralarında Ben Jonson da bulunan tanınmış oyun yazarları çocuk kumpanyalarının oynanması için oyunlar yazdılar.
Çocuk oyuncular tiyatronun klasik anlayıştan uzaklaşıp Shakespeare’i hazırlamasında önemli bir rol oymadılar. 1564’de Master of the Children olan oyun yazan Richard Edwardes Dämon and Pythias adlı oyununun prolog’unda komedi ile trajedinin birbirine katıştırılması gerektiğini savundu. Klasik anlayışa göre bu büyük bir kusurdu; ama bu kusur sonradan Elizabeth Tiyatrosunun çok önemli bir özelliği oldu. Hamlet’te Shakespeare Ophelia’nın cenaze töreninin önüne mezar kazıcılarının sahnesini yerleştirmekten çekinmedi. Sarayın çocuk oyuncuları için oyunlar yazan John Lyly de komedi ile trajediyi birbirine katıştırmış, mitoloji kişilerini romantik bir anlayışla işlemişti. 1588 yılında onun Endymion’u sarayda Kıraliçe Elizabeth’e oynanırken, soylu kişiler halkın doldurduğu tiyatrolarda Marlowe’un Tamburlaine’i , Thomas Kyd’in The Spanish Tragedy’si gibi kanlı oyunları seyretmeye koşuyorlardı.
Profesyonel Oyuncuların İlk Oyunları
1587 yılından önce profesyonel kumpanyaların Londra’da ya da Londra dışında hangi oyunları oynadıkları konusunda fazla bir bilgimiz yok. On altıncı yüzyılın ortalarında gezici kumpanyalar mystery, morality oyunlarım, John Heywood’un interludelerini oynamaktaydılar. Ralph Roister Doister’i, Gam mer Gurton’s Needle’ı, Gorboduc’ı da her halde oynuyorlardı. Bunlar, Cambyses adlı bir oyun, şarkılar, danslarla süslenen farslar, Christopher Marlowe’a kadar Londra sahnelerinin de başlıca oyunlarıydı.
Elizabeth’in tahta çıkmasından önce yazılmaya başlanmış olan başka bir oyun çeşidi tarihsel oyunlar (136) 1590’lardan iyice yayılmıştı. Bunların en eskisi olarak bildiğimiz Kynge Johan 1538’de oynanmıştı. Yazarı John Bale sonradan protestanlığa geçmiş katolik bir papazdı. Bu oyunlarda tarih günlük inançlara uydurularak ele alınırdı. Örnekse başka yazarların yazdığı tarihsel oyunlarda eski hükümdarların Elizabeth kadar iyi olmadıkları belirtmeye çalışılmıştı. İngiliz halkının ulus sevgisini canlandıran tarihsel oyunlar 1588’de İspanyol Armadası’nın yenilgiye uğratılmasıyla daha da çoğaldı. 1580’lerde on iki tarihsel oyun oynanmışken, 1590’larda seksene yakın tarihsel oyun oynandı. On altıncı yüzyılın bu son on yılı Londra tiyatrolarına çok büyük yazarlar getirdi.
Shakespeare’in yazarlığı da Henry VI, Richard HL gibi oyunlarla 1590’da başlamıştır.
Birdenbire Büyük Bir Tiyatro
Kraliçe Elizabeth çağının ikinci yansında, çok kısa bir süre içinde, Ingiliz Tiyatrosu’nun olağanüstü bir gelişmeye uğradığını görüyoruz. 1576’da James Burbage yeni bir tiyatro çizip yaptırıyor. 1587 de ilk büyük oyun yazan Christopher Marlowe Tam burlaine ile ortaya çıkıyor. Sonraki on beş yıl içinde Londra William Shakespeare’in Richard III, The Taming of the Shrew, Romeo and Juliet, A Midsummer Night’s Dream , Julius Caesar, Hamlet gibi oyunlarını seyrediyor. 1603 yılma, Elizabeth’in ölümüne kadar on önemli yazarın oyunları sahneye çıkıyor; gene o günlerde yetişen beş daha genç yazar ise James I çağında üne eriyorlar. Yirmi beş yıl içinde İngiliz oyun yazarlığı en yüksek noktasına ulaşıyor.
Marlowe Yolu Açıyor
Çoğu Elizabeth çağı oyun yazarları gibi, Marlowe da hareketli, kavgalı, kısa bir hayat sürmüştü. Bir ayakkabıcının oğluydu, ama Cambridge Üniversitesini bitirmişti. Otuz yaşına gelmeden bir meyhane kavgasında öldürüldü. Atılgan, boyun eğmez, hür düşünceli bir insandı; içkiye iyice düşkündü. Yarattığı kişiler, oyunlarındaki konuşmalar da kendisi gibi ateşli, gergin, heyecanlıdır. Beş yıllık kısa oyun yazarlığı boyunca yazdığı birkaç oyunun tutarsızlıklarından, başarılı, başarısız yanlarından söz edilebilir, ama bu oyunların şiirsel tiyatro alanında Shakespeare’in gelişini hazırlamış oldukları da bir gerçektir. Doctor Faustus ise İngiliz sahnesine parlaklık, yücelik getirmiş bir oyundur.
Başka Yazarlar
Thomas Kyd de Marlowe gibi dik başlı, Tanrıya bile boyun eğmez kişilerdendi. İsa'nın tanrısallığını yadsıdığı için tevkif edilmiş, işkence görmüştü. Zindandan çıktıktan sonra da bağlı olduğu kumpanyadan atılmış, daha otuz altı yaşına gelmeden yoksulluk içinde ölmüştü. Doctor Faustus’tan az önce, ya da o sıralarda The Spanish Tragedy adlı ünlü oyunu yazdı. Yazılışı bakımından pek ustaca olmayan, incelikleri bulunmayan bu oyun Elizabeth çağının en beğenilen, en etkili trajedisiydi. İngiltere’de, Almanya’da, Hollanda’da on yedinci yüzyıl sonlarına kadar oynandı.
Robert Greene Cambridge Üniversitesin’ dendi. Oyun yazarlığına 1588 yılma doğru, karısını bırakmış, elindekini avucundakini yiyip bitirmiş bir hovarda olarak geldi. Yaşadığı gürültülü hayatı otuz dört yaşından ileri götüremedi; içkiden çatlayarak öldü. The Honorable History of Friar Bacon and Friar Bungay adlı romantik komedisi İngiliz oyun yazarlığına yeni bir üslûp getirmişti.
Oxford Üniversitesi’nden George Peele de gelişigüzel, dikkatsiz, aşırılıklarla dolu bir hayat sürdü; kırk yaşında öldü. The Old Viwes’ Tale adlı oyunu tazeliği, şiir gücüyle başarıya erdi; Edward I’i ise Shakespeare’in tarihsel oyunlarıyla yarışabilecek güzelliktedir.
Thomas Dekker ile Thomas Heywood altmış, yetmiş yaşına kadar yaşamış yazarlardı; ama arkalarında pek fazla oyun bırakmadılar. Çoğu zamanlarını tiyatro kumpanyalarında, başkalarının oyunlarını düzeltmeye, sahneye yatkın hale getirmeye harcadılar. Yoksul bir hayat süren, altı yıl borç yüzünden cezaevinde yatmış olan Dekker şiir gücü yüksek bir sanatçıydı. The Shoemaker’s Holiday adlı eseri bu bakımdan güzel bir örnektir. Heywood’un ünü ise A Woman Killed with Kindness adlı eserine dayanır. 1603’de oynanan, çağdaş insanları ele alan bu oyun ilk orta tabaka trajedisidir.
Ben Jonson
Ben Jonson Elizabeth çağı oyun yazarlarının en uzun yaşamış olanlarından biridir. Blackfriars’taki bir çocuk kumpanyası için oyunlar yazdığı gibi, sahne uzmanı Inigo Jones için de saray masque’ları yazmıştı. Tiyatro alanında en başarılı eserlerini 1605 ile 1610 yılları arasında verdi: Volpone; Bartholomew Fair; Epicoene, or the Silent Women , The Alchemist .
Ben Jonson hayatında önemli değişmeler olmuş bir kimseydi. Önceleri tuğla ustalığı ederdi, sonra Felemenk’te askere yazıldı. Tiyatroculuğa başladığında kötü bir oyuncuydu, ama iyi bir öğretici, çok iyi bir oyun yazarı oldu. Tartışmalardan hoşlanırdı, hayatında çeşitli olaylar, kavgalar yer almıştı. Düelloda bir oyuncuyu öldürdü, o yüzden kısa bir süre cezaevinde yattı, başparmağına damga vuruldu. Oyunları yüzünden de iki kere cezaevine girmişti. Birinde, İskoçlara hakaret suçundan içeri girdi ki, o oyunun yazan değil, yalnızca bir yardımcısı, düzelticisiydi; istese kurtulabilirdi cezadan, ama başkasının başını yakmamak için suçu üzerine aldı. Bu olay onun salt kendisini düşünen, kötü niyetli bir kimse olmadığını gösteriyor; yani yaşadığı çağdaki öbür oyun yazarlarını kötülemesini kıskançlığına bağlamamalıyız. Ben Jonson Shakespeare’in kusurlarını birçok kereler ortaya vurmuştu. Öte yandan, 1623’de yayımlanan Shakespeare folio’sunun başına konan şiirinde, zamanın. doğruladığı şu kesin yargıyı vermekten de çekinmemişti: “O bir çağın değil, bütün çağlarındı.”
Shakespeare
Elizabeth çağı oyun yazarlarının hayatları üzerine çoğunlukla fazla bir bilgimiz yok. Kimi genç yaşta ölmüş, kimi gelip geçmiş. Ama Shakespeare gibi elli iki yıl yaşamış, büyük bir başarı sağlamış yazarlar üzerine hayli bilgi elde edilebiliyor. Örnekse Ben Jonson. Onun hayatı konusunda bildiklerimiz Shakespeare’inkiyle karşılaştırılamayacak kadar çok. Ama Jonson mahkemelere düşmüş, borç almış, çağdaşları onunla ilgili yazılar yazmışlar, kendisi çeşitli konularda kitapçıklar yayımlamış, basılan oyunlarına önsözler eklemiş. Shakespeare bu bakımdan çok sessiz.
Kitapçıklar yayımlamamış, yaşadığı günlerde basılan iki uzun şiirine, on sekiz oyununa önsözler eklememiş; arkadaşları da onu anlatmak için yazılar yazmamışlar. Böylece de dünyanın en büyük oyun yazarlarından birinin hayatı karanlık kalmış.
William Shakespeare’in 1564’de, Stratfordon Avon’da doğduğunu biliyoruz. Doğduğu yerdeki grammar school’da öğrenim gördüğü sanılıyor. On sekiz yaşındayken kendisinden sekiz yaz büyük bir kadınla, Anne Hathaway’le evlenmiş. Altı ay sonra bir kızları olmuş. 1585’de de ikizler doğmuş. Bu sırada Shakespeare’in ailesini bırakıp ortadan yok olduğu anlaşılıyor. 1592’ye kadar nerede olduğu, ne yaptığı belli değil. Ama oyunculuk ettiği oyunlar yazmaya başladığı yüzde yüz. 1593’de Venus and Adonis, ertesi yıl da The Rape of Lucrece adlı şiirleri basılıyor. 1594’de Lord Chamberlain’in kumpanyasına giriyor. Gray’s Inn’de The Comedy of Errors oynanıyor.
1594 ile 1616 yılları arasındaki kayıtlarda, basılı kağıtlarda elli kereden fazla Shakespeare adı geçiyor. Ama çoğu davalar, iş meseleleri. Birkaç yerde oyunculuğundan söz edilmiş. Üç yerde de Globe Tiyatrosu ile Blackfriars’ta ortaklığı olduğu belirtiliyor. Çağdaşlarının onunla ilgili yazılarıysa, genellikle kısa, beylik şeyler. Bunlar dışında pek çok sanılar ileri sürülür ki, Shakespeare’in hayatı ancak onlara dayanılarak anlatılabilmekte.
Shakespeare Baskıları
Elizabeth I, James I, Charles I zamanında Londra’da oynanmış olan oyunlardan pek azmin yazması günümüze kalabilmiş; basılan oyunlar da fazla değil. 1559’dan 1642’ye kadar aşağı yukarı 550 oyun basılmış; kaybolan, tiyatrolarla birlikte yanan yazmaların sayısı ise 1500 olarak hesaplanıyor. Basılan oyunların bu kadar az olması kumpanyalar arasındaki yarışma yüzünden. Bir oyun yazarı yazdığı oyunu sattığı zaman bütün haklarından vazgeçmiş oluyor; oyunu bastırmak hakkı bile oynayan kumpanyanın. Her kumpanya ise kendi çalınamamış oyunlarını bastırmak, ortaya çıkarmak, herkesin malı haline getirmek istemiyor elbette. Oyun çalmanın çeşitli yolları var. Oynayan oyunculardan gizlice kendi bildikleri bölümler satın almıyor, sonra bunlar birleştiriliyor. Oyunlara seyirci gibi gidilip konuşmalar işaretlerle, kısa yazıyla not ediliyor. Bu hırsızlığı kimi zaman oyun basan kitapçılar düzenliyor, kimi zaman da o oyunu elde etmek, oynamak isteyen başka kumpanyalar. Çünkü elinizde yazılısı oldu mu, istediğiniz oyunu oynamanıza, ya da bastırmanıza bir engel yok.
Shakespeare’in yaşadığı günlerde basılan on sekiz oyunu arasında Pericles’te vardı; bu oyunun başka bir yazarla birlikte yazıldığı sanılıyor. 1622’de bir oyunu daha basılmıştı. Ama Shakespeare’in iki arkadaşı, birlikte çalıştığı iki oyuncu, John Heminge ile Henry Condell ellerine geçirebildikleri bütün yazmaları, basılı oyunları bir araya toplayıp The Workes of William Shakespeare adlı Birinci Folio’yu yayımla masaydılar, belki de bu büyük yazarın birçok oyunu günümüze ulaşamayacaktı. 1623’de basılan esere “folio” denmesi kullanılan belli büyüklükteki baskı kağıdının bir tek kere katlanmasıyla ortaya çıkan boyutlara uyulmuş olmasından. Shakespeare’in yaşadığı günlerde basılan oyunlarına “quarto” deniyor; çünkü onlarda baskı kağıdı iki kere katlanmış; kitabın büyüklüğü, kağıdın büyüklüğünün dörtte biri, 1623 ile 1685 yılları arasında dört folio basılmıştır. Kimi quartolardaki oyunlar folio baskılarına aşağı yukarı uyar, ama genellikle quarto’lar kötü baskılardır. Birinci Folio’daki otuz altı oyun arasında Pericles yoktur. Üçüncü Folio’ya Pericles ile birlikte Shakes peare’in olmayan altı taklit oyun eklenmiştir. The Two Noble Kinsmen folio’lara hiç girmemiş, Shakespeare’in ölümünden yirmi yıl sonra quarto biçiminde basılmıştır.
Shakespeare’in Başarısı
On yedinci yüzyılın ilk yarısında William Shakespeare eşi görülmemiş bir başarıya ermişti. Quar to’larla folio’lardan başka, altı oyunu Carnbridge’te üç oyunu Edinburgh’ta basılmıştı. Burbage (153) için yazdığı oyunlar, yalnız tiyatrolarda değil, sarayda »okullarda, profesyonel oyunculara kapılarını açmaktan hoşlanmayan Cambridge ile Oxford’da bile oynanıyordu.
Shakespeare oyun yazarlığı boyunca bir tek kumpanyaya bağlı kaldı. Bu tiyatro Londra'nın en iyi tiyatrosuydu; onun için de oyunları hep iyi oynandı. Sonra kazancı da çağdaşı olan oyun yazarlarından çok fazlaydı. Oyunları için aldığı paradan başka, oyuncu olarak da devamlı bir aylığı vardı, üstelik kazançtan da hisse alırdı. 1599’dan sonraysa Globe Tiyatrosunun on sahibinden biri William Shakespeare’di.
Kazancının iyi olması rahat çalışmasını sağlıyordu. Yılda iki oyun yazardı. Konularını eski eserlerden, tarihlerden, oyunlardan alırdı. Yalnız iki oyununun konulan kendi kafasındandır.
Kuralların Çiğnenişi
Elizabeth Tiyatrosu’na doğru ilk büyük adım 1576’da James Burbage’nı The Theatre’ı, ertesi yıl da bir başkasının The Curtain’ı yaptırmalarıyla atılmıştır. Bu tiyatrolarla İngiliz oyun yazarlarına yeni olanaklar sağlanmış oluyordu. On yıl sonra Marlowe Tamburlaine ile Doctor Faustus’u yazdı. Bir on yıl daha geçince Shakespeare geldi. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir zaman oyun yazarlığı böylesine hızlı bir gelişme göstermemiştir.
Shakespeare daha Stratford’dayken, Elizabeth çağı oyun yazarları kurallara önem vermemeye başlamışlardı. Aristoteles’i, Horacei dinlemiyorlardı, Unutulan yalnızca üç birlik kuralı değildi, sahnede korkunç hareketler de yapılıyordu. King Lear’de Shakespeare bir insanın kör edilişini gösterecek kadar ileri gider. Oysa klasik kurallara göre, bu gibi şeylerin seyirciye gösterilmemesi, sahne arkasında yapılıp sonradan anlatılması gerekirdi. Elizabeth çağının öbür yazarlarına uyan Shakespeare de trajedi ile komediyi, krallarla soytarıları birbirine katıştırmıştır. Oyunlarında düzyazı ile şiiri iç içe kullanmış, soylu kişileri şiirle, alt tabakayı düzyazıyla konuşturmak kuralına da aldırmamıştır. Twelfth Night’da kaptanlar ölçülü, Kontes Olivia ise düzyazıyla konuşur. Brutus ile Hamlet’in de düzyazıyla konuştukları yerler vardır. Shakespeare komedilerinin altısında ise düzyazı bölümler ölçülü bölümlerden fazladır.
Sarayla Şehir Yönetmenleri Arasında Çekişme
Şehir yönetmenleri, ileri gelenler, yaşlılar tiyatroları çeşitli bakımlardan zararlı buluyorlardı. Bir kere büyük kalabalıklar yüzünden hırsızlık artıyordu. Zaman zaman tartışmalar, kavgalar oluyordu; protestanlarla katolikler arasındaki gerginlik bir ayaklanmaya yol açabilirdi. En kötüsü, de, salgın hastalıkların Londra’yı tehdit ettiği günlerde küçük toplulukların bile çok tehlikeli olmasıydı. Ayrıca, Püriten’ler tiyatroyu ahlak bozuculukla suçluyorlardı.
Kraliçe ile saray çevrelerinin ise bu gibi şeylere aldırdıkları yoktu. Tiyatroyu seviyorlardı, kiminin kendi besledikleri oyuncuları, kumpanyaları vardı. 1574’de Elizabeth bir kumpanyaya Londra şehri içinde oyunlar oynamak iznini vermekten çekinmedi. Şehir yönetmenleri ister istemez boyun eğdiler, ama tiyatrolarla uğraşmaktan da büsbütün vazgeçmediler. Bunun sonucu olarak da tiyatro yapılan şehir dışında, belediyenin karışamadığı yerlerde yaptırılmaya başlandı. Burbage The Theatre’ı yaptırdıktan yirmi yıl sonra bile şehir ileri gelenleri ile saray arasındaki çekişme sona ermiş değildi. Kraliçe bu alanda kendisine bağlı bir kumpanya kurduracak kadar ileri gitti. Zaman zaman tiyatrolar kapatılır, sonra gene açılırdı. Çoğu kapatma kararları salgın hastalıklar sırasında alınırdı.
Sarayın şehir yönetmenlerine karşı tiyatroları korumak isteğiyle 1581 yılında bütün sahneleri Master of the Revels denilen memura bağlaması sansürün başlangıcı oldu. Lord Chamberlain’in emrindeki bu memur eskiden beri sarayın eğlencelerini, oyunlarını düzenlerdi. 1581’den sonraysa bütün tiyatrolar onun sorumluluğuna girdi. Böylece de oyunların halka oynanmadan önce saray memuruna oynanması, sansürden geçmesi şart koşuldu.
1598’de Privy Council kumpanya sayısının ikiye indirilmesini, bütün kumpanyaların Admiral’s ile Chamberlain’s diye adlandırılan iki büyük kumpanya çevresinde birleştirilmesini emredince tekelcilik başladı. Gene de başka kumpanyalar çalışmaya devam ettiler, dört yıl sonra ise Worcester’s Men adlı kumpanya ilgililerden oynama izni almayı başardı. James I tekelcilikte daha ileri gitti. Kendisi ile kendi ailesinin koruyuculuğunda olmayan bütün tiyatroları kapatırdı. Londra sahneleri on sekizinci yüzyılda da bu gibi yasaklardan çok çekmiştir.
Tiyatro Yönetmenleri
1576’da Shakespeare daha on iki yaşındayken,
James Burbage adlı marangozluktan gelme bir oyuncu İngiltere’nin ilk halka açık tiyatrosunu yaptırdı; adını da The Theater koydu. Ertesi yıl Londra'nın kuzey doğusunda bu tiyatroyu örnek alan ikinci bir tiyatro, The Curtainyaptırıldı. The Theater’ın üstünde bulunduğu toprak başkalarınındı; anlaşma sona erince Burbage’ın oğulları bu yapıyı yıkıp kerestesini Thames’in güneyindeki Bankside bölgesine taşıttılar, orada ünlü Globe Theater’ı yaptırdılar. James Burbage ölümünden bir yıl önce, 1596’da Black friars Manastırı’nın bir bölüğünü satın alıp üstü kapalı bir tiyatro haline getirmişti.
Elizabeth çağının ikinci büyük tiyatro yönetmeni Philip Henslowe tam bir iş adamıydı. Para getireceğini umduğu her işe burnunu sokardı. İki Londra tiyatrosunun on. yıl ayakta kaldığını, birçok oyuncuyu, oyun yazarını beslediğini görünce tiyatro işine atılmaya karar verdi. 1587’de Rose, 160G’de Fortune, 1613’de Hope tiyatrolarını yaptırdı. Bu tiyatroları kumpanyalara kiralayarak, oyunlardan hisse alarak pek çok para kazandığı gibi, oyuncularla oyun yazarlarına bankerlik etmekten de geri kalmadı. Tuttuğu defterler, Fortune tiyatrosunu yaptırdığı kimselerle imzaladığı anlaşma Elizabeth Tiyatrosu üzerine incelemelere girişenlerin başlıca bilgi kaynaklarıdır.
Daha başka tiyatrolar, tiyatro yaptıranlar da vardı elbette. 1605’de Londra’nın tiyatro yapılan altı taneydi; ayrıca Blackfriars ile Newington Butts’daki sahnelerde de oyunlar oynanıyordu. Sonra 1608’de
Whitefriars, 1613’de Hope, 1617’de Phoenix, 1629’da Salisbury Court tiyatroları açıldı.
Shakespeare Tiyatrosu
Elizabeth çağı tiyatro yapılarının temel öğeleri şunlar: Arkada, iki yanda iki kapısı, bir de balkonu olan bir sahne; seyirciler için bir düzlük, üç yanında üst üste galeriler. Bu öğelerin bazısını sarayların, Oxford ile Cambridge üniversitelerinin büyük salonlarında bulabiliriz. Eski İngiliz han avlularında da aşağı yukarı bu öğeler vardı.
Profesyonel oyuncuların zaman zaman büyük salonlarda oynadıklarını biliyoruz, Han avluları ise ilk tiyatrolar yapıldıktan sonra bile kumpanyaların oyun alanı olmaya devam etti. Bunun iki nedeni var: Biri kumpanyaların sayısı tiyatro yapılarından fazlaydı; İkincisi sıcak odaları, içkileriyle hanlar tiyatro yapılarından daha rahat yerlerdi.
Elimizde Elizabeth çağı tiyatrolarının içini gösteren dört eski resim var. Bunlardan da yalnız birine güveniliyor.
De Witt adında bir HollandalI 1596 yılında Londra’ya gitmiş. Şehrin dört güzel tiyatrosunu pek beğenmiş. Hem en büyükleri ,en güzelleri olan Swan’m bir resmini çizmiş, hem de anlatmış o tiyatroları. Ne yazık ki anlattıkları çok kısa, önemsiz şeyler; çizdiği resim de kaybolmuş. Bugün elimizdeki resim De Witt’in resminden bir arkadaşının yaptığı kopya. Sahnenin arkasındaki iki kapı birbirine çok yakın; sonra kapıların üstüne seyirciler için localar yerleştirilmiş, oysa bilginlere göre burada bir üst sahne ya da balkon olması gerekiyor.
Elızabeth Sahnesinin En Eski Resimleri,
Solda, üstte, De Witt’in resminden yapılan kopya. Altında, Roxana adlı trajedinin baş sayfasındaki resim. Sağda, üstte, Messalina adlı kitaptaki resim. Altında, L The Wits’deki resim.
İkinci resim, 1630 yılında basılan Roxana adlı Latince bir trajedinin baş sayfasından. Yükseltilmiş bir sahne, arkasında perdeler; ama perdelerin üstünde gene seyirciler için iki loca. Oysa bir üst sahne olmadan çoğu oyunların oynanması mümkün değil. Yalnız, Roxana Latince bir oyun, ilk olarak Cambridge’ in Trinity College’inde oynanmış; bu resim belki de bir üniversite sahnesini gösteriyor.
Bilginlerin anlattığı Elizabeth sahnesine en yakın resim 1640’da basılan Messalina adlı oyun kitabındadır. Yükseltilmiş bir sahne, arkada üstlerine resim yapılmış perdeler; perdelerin üzerinde parmaklıksız bir galeriye benzeyen çok dar, uzun bir üst sahne; onun da arkasında, ortada perdeli bir giriş yeri. Resim alt sahnenin iki giriş kapısını göstermiyor; onları içine alamayacak kadar dar çizilmiş.
Dördüncü resim 1672’de yayımlanmış olan The Wits, or Sport upon Sport adlı kitaptan. 1642 ile 1660 yılları arasında Püritenler Tiyatroları kapattıkları zaman orada burada küçük komediler, soytarı oyunları oynanırdı. Kitapta bu çeşit oyunlar bir araya getirilmiş. Özel bir salonda oynanmış bir oyunu canlandırdığı anlaşılan bu resme bilginler pek güvenle bakmıyorlar.
Elimizdeki belgelerin en önemlilerinden biri Fortune için yapılan anlaşma. Henslowe 1600 yılında bu tiyatroyu yaptırdığı dülgerle bir anlaşma imzalamış. Tiyatro her bakımdan Gliobe’a benzeyecek, tek benzemeyen yanı, sekiz köşe değil de, dört köşe olması. Eni boyu bir; aşağı yukarı 24 metre 30 santim. Üç katlı, her katta galerileri var. Birinci katın yüksekliği 3.60. ikinci katın 3.30, üçüncü katın 2.70 metre. Sahnenin eni 13 metre, derinliği 8 metre 36 santim. Yapının ortasındaki üstü açık düzlüğün eni boyu aşağı yukarı 17 metre. Sahne bu düzlüğün ortasına kadar uzanıyor. Sahnenin üzeri kapalı, arkasında da oyuncuların giyinmesi, dinlenmesi için odalar var. Bu odalardan sahneye “uygun” pencereler açılıyor; her halde bu pencereler oyunlarda kullanılıyordu.
Henslowe’un anlaşmasında sahneyle ilgili bilgiler tam değil. “Bundan ötesi tıpkı Globe’daki gibi olacak,” denip geçilmiş.
Bilginlere Elizabeth Çağı tiyatrolarının biçimi konusunda önemli bilgiler veren bir kaynak da oyunlardaki hareket bildirileri. Örnekse, birçok oyunlarda, “Bir yandan şu kimseler girerken, öbür yandan şu kimseler girer,” gibi hareket bildirileri görüyoruz. Demek ki iki yanda da giriş kapıları olması şart. Henslowe’un Fortune anlaşmasmda bir iç sahneden söz edilmiyor, ama en eski oyunlardan beri hareket bildirileri önü perdeli ikinci bir sahnenin varlığını açıkça gösteriyor. Bu bildirilerden edinilen bilgilere göre Elizabeth Çağı tiyatrolarında yedi oyun alanı bulunmakta: Aşağıdaki büyük sahne; onun arkasında perdeli bir iç sahne; üstteki galeri, balkon gibi yer; onun arkasında gene perdeli ikinci bir iç sahne; galerinin iki yanındaki pencereler; galerinin üstünde müzikçiler için daha yüksek bir balkon.
Elizabeth Çağı sahnesinin tabanında birdenbire girip çıkmayı sağlayan gizli kapaklar olduğunu, bu çeşit kapakların sahnenin tavanında da bulunduğunu gene hareket bildirilerinden öğreniyoruz.
Sahne Değiştirmek
Shakespeare’in oyunlarını okuyan bir kimse, durmadan değişen sahneleriyle, bu oyunların oynanmak için değil de, okunmak için yazılmış olduklarını düşünebilir. Antony and Cleopatra’da aşağı yukarı kırk üç sahne var Ama Elizabeth çağı tiyatrosunun özellikleri göz önünde tutulursa, sahne değiştirmenin hiç de güç olmadığı görülür. Her şeyden önce, sahne belli bir yeri göstermez; oyuncuların nerede bulundukları her sahne başlarken belirtilir; konuşmalar bitip herkes içeri çekilince de sahne sona ermiş olur. Günümüzde üç saat, üç buçuk saat süren Shakespeare oyunları o zamanlar sahne değiştirmenin kolaylığından sağlanan hızla aşağı yukarı iki saat içinde oynanabiliyordu. Bu oyunlar sırasında ara veriliyorsa, her halde yiyecek içecek satmak için verilirdi. Shakespeare quartolarının hemen hemen hiçbirinde perde, sahne bölümleri yoktur. Elizabeth çağı oyun yazarları, Rönesans klasikçileri gibi beş perde anlayışına bağlı değillerdi; onların sahneleri sinemayı andıran bir hızla baştan sona akıp gidiyordu. The Thea ter’da, The Curtain’de oyunlar seyretmiş olan Sir Phi lip Sidney (162) kusur saydığı bu sahne değiştirme kolaylığıyla şöyle alay eder:
Şimdi çiçek toplamağa çıkan üç hanım, görürsek sahnenin bir bahçe olduğuna inanmamız gerek. Derken aynı yerde bir geminin battığını duyup da orasının bir kaya olduğunu kabul etmezsek, kabahat bizde olur... İki ordu hücuma geçer; topu topu dört kılıçla dört kalkan vardır bu ordularda; ama o zaman da sahnenin bir savaş meydanı olduğuna inanmazsanız, pek katı yürekli sayılmaz mısınız?
Seyirciler
Shakespeare’in seyircisi karışık bir seyirciydi. Galerinin soylu kişilere ayrılmış yerlerinde lord’lar, lady’ler, Sir Philip Sidney gibi seçkin, bilgili kimseler otururdu. Sahneyi çevreleyen düzlükteyse dükkancılar, çıraklar, uşaklar, işçiler, erler, denizciler ayakta dururlardı. “Pit” denilen bu düzlüğün seyircilerini oyun yazarları sık sık bilgisizlikle, anlayışsızlıkla suçlamışlardır. Bunun ne dereceye kadar doğru olduğu kestirilemez; çünkü alkışlayan da, miyavlayarak yeren, yuhalayan da daha çok bu seyircilerdi. Gerçi pek çoğu okuma yazma bile bilmiyordu, ama Marlovve’u, Shakespeare’i seyretmeye koşanlar da onlardı. James Burbage yaptığı tiyatroda han avlularının ayakta duran seyircisine ayırdığı yerle bir oyunu binden fazla insanın seyretmesini sağlamıştı. Globe’un 3000 kişi aldığını ileri sürenler de var.
Özel Tiyatrolar
Elizabeth çağının “private theater” diye adlandırılan tiyatroları halka kapalı değildi. Her isteyen gelebilirdi bu tiyatrolara da. Ama öbür tiyatrolarda; bir penny ile bir shilling arasında değişen ücret, bunlarda daha yüksekti; altı penny ile iki shilling arasında değişiyordu. Böylece seyirci ayıklanmış, seçilmiş oluyordu. Özel tiyatrolarda herkes otururdu, ayakta duracak yer yoktu. Kimi soylular on iki penny fazla verip bir iskemle kiralar, sahnenin üstünde otururlardı; ama orada herkesi rahatsız edecek hareketler yaptıklarından, Charles II sahneye oturmayı yasak etmişti. Bu işin büsbütün ortadan kalkması için bir yüz yıl beklemek; gerekti.
Özel tiyatrolar 1574’de her halde çalışmaya başlamıştı. O yıl Londra Belediyesi han avlularında oynanan oyunlar için bir yönetmelik hazırlamış, ama para almadan oynayanları bu yönetmeliğin dışında tutmuştu. Sarayda, soylu kişilerin evlerinde oynanan oyunları, sonra arada bir çocuk oyuncuların düzenledikleri gösterilerin yönetmelik dışında tutulmak istendiği anlaşılıyor. “Private theater” sözü 1576’da ortaya atılmış olsa gerek. Çocuk oyuncuların yönetmeni Richard Farrant Blackfriars’da devamlı oyunlar vermek istiyordu; ama tiyatroculuğa o günlerde hala serserilerin işi diye bakıldığından, her halde “özel” sözcüğünün koruyuculuğuna sığınmayı gerekli gördü. Gene önceden para toplanıyordu ya, tiyatronun adı “özel tiyatro” idi.
Çocuk oyuncuların gördüğü ilgi büyüktü, yalnız devamlı değildi. Zaman zaman bütün oyuncuları çocuk olan tiyatrolar açıldı, kapandı. 1596’da James Burbage Blackfriars’ı satın alıp tam bir tiyatro biçimine soktu. Ertesi yıl o ölünce oğulları bu tiyatroyu çocuk oyunculara kiraladılar. Bir zaman sonra Saray çocukların oynadığı oyunlara ilgi göstermemeye başladı; 1608 ya da 1609 yılında Blackfriars ünlü Globe oyuncularının kışlık tiyatrosu haline geldi.
Halk tiyatroları ile özel tiyatroların en önemli ayrılığı İkincilerin üstü kapalı, tavanlı yapılar olması, yakma ışıkla aydınlatılmasıydı. Halk tiyatroları öğleden sonra saat ikide, gün ışığı çekilmeden oyunlarını oynamak zorundaydılar. Özel tiyatrolar ise geceleri de kullanılabiliyordu. Ayrıca, üstleri kapalı olduğu için, yağmurlu günlerde oyunlarına ara vermeleri de gerekmiyordu.
Elızabeth Tiyatrosu’nda Dekor İle Kostüm
Sarayda oynanan oyunlarda, hatta Saraya bağlı hukuk öğrencilerinin oynadıkları oyunlarda hayli gösterişli sahneler düzenlendiği anlaşılıyor. Revels Office’in kayıtlarında dekor için yapılmış masraflar az değil. James I zamanında İtalyan sahne düzenine doğru bir eğilim başlıyor; Inigo Jones’dan ilerde söz açacağız. Charles I zamanının sonlarına doğru ise saray oyunlarını dolduran dekorların özel tiyatrolara da atladığı görülüyor.
Halk tiyatrolarında dekor yok denecek kadar az. Henslowe’un defterlerinde yalnızca sahne eşyalarına yapılan masraflar var. Zaten bu tiyatrolarda dekor ancak önü perdeli olan küçük iç sahnelerde kullanılabilirdi.
Dekorsuzluğa karşılık, Gİobe ile Fortune gibi halk tiyatrolarında kostümlere, müziğe çok önem veriliyordu. Oyunlarda müziğin bütün sahne boyunca devam ettiği bile olurdu. Çeşitli belgelerden tiyatro yönetmenlerinin oyunculara süslü, gösterişli, pahalı kostümler giydirdiklerini, bu iş için çok para harcadıklarını öğreniyoruz. Yalnız, kostümlerde tarihe uygunluk aranmazdı. Oyun hangi çağda geçerse geçsin, oyuncular Elizabeth çağı giyinişiyle sahnede yer alırlardı. Yabancıların giyinişlerinde değişiklikler yapılmak istendiği, bir Romalının ya da bir Türkün sahneye değişik kılıklarla çıkarıldığı kimi belgelerden anlaşılıyor, ama bu alanda değişiklikten öteye gidilemediği, gerçeğe uygunluk sağlanamadığı da açıkça görülmekte. Tiyatro yönetmenleri büyük paralar harcayarak yaptırdıkları kostümlerin yanı sıra, ölen soylu kişilerin uşaklarına dağıtılan elbiselerini ucuz ucuz satın alıp kullanmak yoluna da saparlardı.
Repertuvar Sistemi
Elizabeth çağı tiyatrolarında oyunlar günümüzün tiyatrolarında olduğu gibi devamlı oynanmazdı. Her gece yeni bir oyun oynanır, tutulan oyunlar zaman zaman tekrarlanırdı. Henslowe 159394 mevsiminde verilen otuz temsilde on üç oyun oynandığını, kiminin iki, kiminin de üç ya da dört kere tekrarlandığını yazar. Beğenilen oyunlar yıllarca tekrar tekrar oynanırdı.
Her kumpanya elindeki oyuncuları belli oyunlara göre düzenlemek zorundaydı. Bir oyunda başrolü oynayan bir oyuncu, başka bir oyunda küçük bir uşak rolüne çıkabilirdi. Birçok oyunu birlikte hazırlayan oyuncular ister istemez büyük bir ustalık, yumuşaklık, rolden role geçme yeteneği ediniyorlardı.
Serserilerden Kraliçenin Adamlarına
Elizabeth çağı oyuncularının durumu çok ilgi çekicidir. Kumpanyaların rahatça dolaşabilmeleri, istedikleri yere gidebilmeleri ancak soylu bir kişinin koruyuculuğu altında olmalarıyla mümkündü. Yoksa serserilerden, hırsızlardan ayrı tutulmazlardı.
Bilgi’nin Canlanışı ile tiyatro önem kazanınca soylu kişiler, biraz da caka satmak için, saraylarında, evlerinde kumpanyalar beslemeye başladılar. Bu kumpanyalar turneye çıktıkları zaman koruyucularının adını yayıyor, ününe ün katıyorlardı. Öte yandan, bir kumpanyanın ünlü bir kimsenin adını taşıması seyirciyi çoğaltıyor, oyuncuların, yöneticilerin işini kolaylaştırıyordu. Üstelik koruyucusu, “efendisi” olmak alışılmış bir şeydi. Ortaçağ sonunda “efendisiz insan” diye bir şey yoktu; böyle bir kimseye “kaçak” gözüyle bakılır, değer verilmezdi. Elizabeth çağında o yaşayış büsbütün unutulmuş değildi. 1572’de, Tudor Poor Law diye anılan yasa en azından bir baronun koruyuculuğu altında olmayan oyuncuları “dilencilerle serseriler’’ sınıfına sokmuştu.
1555’de Earl of Worcester, 1559’da Earl of Warwick ile Earl of Leicester, 1560’dan sonra Lord Strange, 1570’den sonra Baron Effingham birer kumpanyanın koruyuculuğunu üstlerine almışlardı. Kısa zamanda kumpanya koruyuculuğu soylular arasında moda oldu. Elizabeth Çağında soylu kişilere bağlı yirmi üç kumpanya bulunduğunu ileri sürenler vardır. Çocuk oyuncuların gözde olduğu günlerde kendi interlude oyuncularını dağıtmış olan Elizabeth de 1583 de Kraliçenin Adamları diye anılan ünlü kumpanyayı kurmuştu. Bu kumpanya 1590’a kadar sarayda, Londra’daki han avlularında oynandığı gibi, turnelere de çıkmıştır.
Kumpanyalar
Kumpanyaların ayrı ayrı tarihçesini çıkartmak çok güç. Çünkü bir kumpanya, bakıyorsunuz, bir soyludan başka bir soyluya geçiveriyor. Koruyucuların ölümü, oyuncular arasındaki geçimsizlikler, en kötüsü de Londra’yı zaman zaman sarsan salgın hastalıklar eski kumpanyaların dağılıp yerlerine yemlerinin kurulmasına yol açabiliyor. 1559 ile 1586 yılları arasında Londra’da iki tiyatro ile sayısı bilinmeyen han avlularında oyunlar oynanırken, on iki kadar kumpanya adı elimizdeki kayıtlara geçmiş. Elizabeth’in son on beş yılında bunların çoğu yok oluyor, beş yeni kumpanya kuruluyor. 1580 ile 1590 yıllarının en başarılı oyuncu toplulukları Kraliçenin Adamları, Leicester’in Adamları, bir de sonradan Earl of Derby olan Lord Strange’in kumpanyası. Bu sonuncular Derby ölünce Chamberlain’s Men adını alıp koruyucu değiştirmiş oluyorlar; James I tahta çıkınca bu kumpanyayı kendisine bağlayıp King’s Men adını veriyor.
Shakespeare bu topluluk için oyun yazıyor. Richard Burbage bu toplulukta oynuyor. Gene o günlerin ünlü bir kumpanyası da Worcester’s Men. Bir de Baron of Effingham kumpanyası var. Bu baron ünlü İspanyol Armada’sım yenen Büyük Amiral olduğundan, kumpanyasına Admiral’s Men deniyor. James I tahta çıkınca Worcester’s Men Kıraliçe Anne’in koruyuculuğuna, Admiral’s Men Prens Henry’nin koruyuculuğuna verilip adlan değiştiriliyor. Aynca, iki kumpanya da Lady Elizabeth ile Prens Charles’a bağlanıyor.
Tiyatroların Geliri
Soylu koruyucular kumpanyalara arada bir paraca da yardım ederlerdi, ama her kumpanyanın işini yoluna koyması, gelirini, giderini düzenlemesi gerekirdi. Henslowe’un Admiral’s kumpanyasına borç verdiği biliniyor. Koruyucuların bütün yükü üstlerine almadıkları açıkça belli. Kimi kumpanyalar zaten şirket gibiydi. On on beş oyuncu birleşip aşağı yukarı yetmişer İngiliz lirası vererek ortak oluyorlardı. Bu sermaye ile kostümler almıyor, oyun yeri kiralanıyor, oyunlar sahneye konuyordu. Ortaklar isterlerse haftalığı altı penny’ye dışardan oyuncu tutarlardı. Kadın rollerine çıkan çocuklar ise tiyatroya ortak olan oyuncuların yanına çırak verilirdi; onların ücretini ustaları alırdı.
Londra kumpanyalarının çoğu oynadıkları tiyatroları sahiplerinden kiralarlardı; ama bu kiralama bir çeşit ortaklık gibiydi. Kapıdan giriş parasını tiyatrocular alırdı; ortadaki düzlükten, “pit” den galerilere geçmek için verilen parayı ise mal sahibi toplardı. Ünlü kumpanyalar bu galeriye çıkış parasının da yarısına ortaktılar.
Oynayış
Shakespeare günlerinde oyuncuların oynayış tarzları üzerine çeşitli görüşler ileri sürüyor. Kimi bilginler gösterişli hareketlere, tumturaklı konuşmalara dayanan bir oyun tarzları olduğunu söylüyor, kimi tabii oynarlardı diyor, kimi de bu iki anlayış arasında gelişen, değişen bir oyun tarzından söz ediyor. Ama her halde çok canlı, çok ustaca bir oynayışları vardı. Yoksa o karışık, uzun konuşmaları, iki saat ayakta duran “pit” seyircisine kolay kolay dinletemezlerdi.
Oynayış tarzının “tabii” olduğunu ileri sürenlerin güçlü bir dayanağı Shakespeare Tiyatrosu’nun biçimi. Sahne halkın içine uzanıyor, oyuncuyla seyirci öylesine yakın ki, oyuncunun sesini yükseltmesi, bağırarak konuşması gerekmiyor.
Bir de Hamlet’in oyunculara verdiği öğütleri okuyalım:
“Kuzum, bu sözleri ben size nasıl öğrettimse öyle söyleyin, kelimeler su gibi aksın. Çoğu oyuncuların yaptığı gibi var kuvvetinizle bağıracaksınız, mısralarımı şehrin tellalı okusun, daha iyi. Bir de elinizi ikide bir, böyle, savurmayın. Bütün hareketlerinizde bir sükûnet olsun. Heyecanın seli, fırtınası tabir caizse kasırgası içindeyken bile bu duygunuza düzgünlük verecek bir itidal kazanmaya gayret etmelisiniz. (...) Ama büsbütün de durgun olmayın, basiretiniz size rehber olsun. Hareketlerinizi sözlerinize, sözlerinizi hareketlerinize uydurun. Tabiiliğin yaraşığı olan itidalden ayrılmamaya bakın. Mübalağaya düşmek, sizi oyunun gayesinden uzaklaştırır; bu gaye ise, evvel ahır, tabiata aynalık etmektir.”
Bu sözlerden şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: İyi kumpanyaların usta oyuncuları Hamlet’in istediği gibi oynamaktaydılar; ama bütün gücüyle bağırarak, elini, kolunu savurarak oynayan “kötü” oyuncular da çoktu.
Elizabeth çağının bir özelliği de çocuk oyunculara gösterilen ilgidir. Yalnız çocuklardan kurulu kumpanyalar gözden düştükten sonra da uzun zaman Londra sahnelerinde kadın rollerini çocuklar oynamıştır. 1642’de tiyatroların kapanmasına kadar bu böyle gittiği gibi, Restoration’un ilk yıllarında da gene kadınlar sahneye çıkmamıştır. Oysa halk tiyatrolarına seyirci olarak kadınların da geldiğini Shakespeare’in epiloglarından anlıyoruz; ama sahneye çıkmaları hoş karşılanmıyor. Biri 1629’da, öbürü de birkaç yıl sonra Londra’ya gelen iki Fransız kumpanyasının kadın oyuncuları hem ıslıklanmış, hem de çürük elma yağmuruna tutulmuştu.
Inıgo Jones İle Ben Jonson’un Saray “Masque” Ları
Elizabeth çağının tiyatroyla ilgili bir eğlencesi de masque’lerdi. Daha çok gösteriye yakın olan bu oyunların kökü İtalyan Rönesansı’nın saray gösterilerinde aranmalıdır. Genç Henry VHI’in 1512’de bir masque’a katıldığını biliyoruz. Kıyafet değiştirmeler, balo alayları İngiliz sarayında daha önce de görülmüştü, ama kıral ailesi böyle bir gösteriye ilk olarak katılıyordu. Henry’nin kızı Elizabeth de masque’lar da yer alırdı. James I zamanında Ben Jonson ile Inigo Jones bu eğlenceleri, dansları bir sahne gösterisi haline soktular. Stuart’lar zamanında su gibi para akıtılarak en az yüz gösteri düzenlendi.
Masque’ların Inss of Court denilen öğrenci yurtlarında düzenlendiği de olurdu, ama büyük çoğunluğu kıral saraylarında düzenlenirdi. Bir nişan, bir evlenme, bir unvanın verilişi, bir yabancı prensin ya da' elçinin gelişi hemen bir eğlenceye, bir masque’a yol açardı. Şarkıcılar, dansçılarla birlikte saraylıların da oyunlara, gösterilere, geçitlere katıldığı görülürdü. James I, Prens Henry, Prens Charles gösterilerde yer almışlardır. Kraliçe Anne masque’lan, tiyatrodan daha çok sever, yüzünü boyayıp zenci rolüne bile çıkardı. Saray şairi Ben Jonson’a otuza yakın masque yazdırmıştı. Sahne düzenleri yapması için, kardeşinin Kopenhag’daki sarayından mimar Inigo Jones’u çağırtmıştı. Jones İtalya’da dekorlar, sahne makineleri üzerine incelemelerde bulunmuş bir mimardı.
Jonson’un yazdığı masque’lar sekiz ile on iki sayfa arasında değişen kısa, şeylerdi. Kişiler ise mitoloji ya da allegory kişileriydi. Gösteriler daha çok harekete, pandomime dayanır, şiir fazla yer tutmazdı.
İtalyan Sahne Hileleri İngiltere’de
Masque’ların en büyük etkisi İtalyan dekor anlayışını, sahne makinelerini İngiltere’ye getirmiş olmalarından doğar. Inigo Jones “evleri”i, Serlio’nun dekorlarını, periaktoi’ları, kanatları, ilk sahneyi açmak için yukardan aşağı doğru inen, ya da aşağıdan yukarı doğru çekilen perdeleri kullanmış, sahne değiştirme hileleriyle hayranlık toplamıştı.
Ben Jonson’un şiiri gösterilerin gürültüsü, parlaklığı arasında kaynayıp gidiyordu. 1631’de bu yüzden Inigo Jones’la bozuştular. Bir zaman sonra Ben Jonson şöyle yazdı: “Masque’m ruhu boyacılıkla marangozluk.”
Gerçi soylu kişiler masque’larda yer alırken kendi pahalı elbiselerini kendileri yaptırıyorlardı, ama marangozlukla boyacılık da pek ucuz değildi. 1618’de James I’in bir gösteri için 4000 İngiliz lirası harcadığı söylenir.
Sahne gösterileri 1630’dan sonra özel tiyatrolara da atlamaya başlamıştı. Dekorlu, makineli sahnelerle Shakespeare sahnesinin savaşı 1642’de Cromvell’in tiyatroları kapatmasıyla daha başlamadan sona ermiş oldu.