Edebiyata ve Psikiyatri, Psikanaliz
Edebiyat bir güzel sanat dalı olarak insanı bütünü ile konu alır. Onun hayattaki yeri, amacı ve olaylar karşısındaki tutumunu hayali bir evrende gerçekle bağlarını koparmadan ortaya koyar. Edebiyat bir dışa vurumdur. İnsan ruhunun arzu ve isteklerini, çelişkilerini, estetik algısını okura sunar. Psikoloji de insanı tıpkı edebiyat bütünü ile ele alır ve sorgular. Bu yönü ile edebiyat ve psikoloji arasında doğrudan bir ilişkiden söz edilebilir. Psikolojinin bağımsız bir bilim olarak ortaya çıkması freud ile olmuştur. Freud’un insanı ele alması onun iç dünyasını çeşitli kuramlarla açıklamaya çalışması ile psikoloji önemli bir bilim dalı haline gelmiştir. Bu çalışmalar karakterlerin oluşturulması ve olaylar karşısında sergileyecekleri tavırların belirlenmesinde yazarlara eserleri oluştururken kolaylık sağlamıştır. Modern romanda bir roman tekniği olarak kullanılan “Bilinç Akışı”, psikanaliz kuramların edebiyata yansıması şeklinde ortaya çıkmış bir tekniktir. Kişinin bastırdığı gerçek düşüncelerini açıklamak için kullanılmaktadır.
Örnek: Tutunamayanlar romanından alınan aşağıdaki bölümde kahramanın iç dünyasının, düşüncelerinin dağınık bir şekilde sıralandığını (dışa vurulduğunu) görüyoruz.
“Bir Ankara istiyorum: acele olsun. Ne kadar bekliyor?” Neresini arıyorum? “İhbarlı olsun. ...Müdürlüğü. Ne kadar bekliyor demiştiniz? O zaman yıldırım olsun. Kim mi? Metin... Metin Kutbay.” Telefonu kapattı. Bir sigara daha yaktı. Sahneye çıkıyoruz Olric. Yıllardır eksikliği... Düşüncelerini izleyemiyordu. Saatine baktı; saniyeleri izledi. Zaman kavramını canlı tutmaya çalışan yetkisiz bir gösterge. Zamanın böyle geçmesine imkân var mı? Yıllar, bu küçük aralıkların birleşmesiyle açıklanabilir mi? Nabzını saydı. Doksan dört. Garip bir hayvan, bu Metin. Ürkütmemeli. Özellikle ayık olduğu zaman. Korkutmamalı, şaşırtmamalı.
Romanlarda olduğu gibi şiir türündeki eserlerde de bu bilimlerden yararlanıldığı görülmektedir. Örneğin; aşağıdaki metinde psikoloji biliminde insanın tüm sıkıntılardan uzak mutlu bir dünyaya dönüş arzusunun sonucu olarak ölüm ile anne karnına dönüş düşüncesinden(Jacques Lacan) yararlanıldığını görüyoruz.
…Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Nazım Hikmet Ran
Psikoloji bilimi XIX. yüzyılda diğer bilimlerden ayrılmıştır. Böyle olsa da psikoloji ile edebiyat arasındaki ilişki çok eski tarihlere dayanmaktadır.
Örnek: Goriot Baba / Balzac isimli romandan alınan aşağıdaki bölümde edebiyat ile psikoloji ilişkisinin çok güzel bir örneğini görmekteyiz.
…Yaşlı adam gücü tükenmiş elleriyle Eugène’in elini sıkarak, “Siz ananızı, babanızı seviyorsunuzdur!” dedi. “Kızlarımı görmeden ölmemi aklınız alıyor mu? Hep susa ama hiçbir zaman içeme! İşte on yıldır hep böyle yaşadım ben... İki damadım, kızlarımı öldürdü. Evet, evlenmelerinden sonra, kızlarım kalmadı. Babalar, meclislere başvurun, evlenme konusunda bir yasa çıkarsınlar! Kızlarınızı seviyorsanız, kocaya vermeyin. Damat, bir kızın her şeyini bozan, her şeyini kirleten bir namussuzdur. Evlenme yok artık! Kızlarımızı elimizden alan bu işte, ölürken onları bulamıyoruz. Babaların ölümü üzerine bir yasa çıkarın. Korkunç bir şey bu! Öç istiyorum! Damatlarım engelliyor gelmelerini. Öldürün onları! Restaud gebersin, Alsace’lı gebersin, benim katillerimdir onlar! Ya gebersinler ya kızlarım gelsin! Ah! Bitti, kızlarımı göremeden ölüyorum! Kızlarım! Nasie, Fifine, hadi, gelsenize! Babanız gidiyor...”
Edebiyat ile psikoloji arasındaki ilişkinin çok yoğun olduğu romanlar edebiyatımızda “Psikolojik Roman” olarak adlandırılmaktadır. Bu romanların hem dünya hem Türk edebiyatında bilinen güzel örnekleri aşağıdakilerdir:
The Princess of Cleves / Madame de La Fayette, Zehra / Nabizade Nazım, Eylül / Mehmet Rauf, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa…