TÜRK TİYATROSUNUN GELİŞİMİ
Tiyatro, Türk edebiyatına edebi bir tür ve sahne sanatı olarak Tanzimat Dönemiyle girmiştir. İlk yerli tiyatro eserini “Şair Evlenmesi” isimli eseriyle Şinasi yazmış; sonraki dönemlerde pek çok sanatçı bu türde eser vermiştir. Namık Kemal, insanları sıkmadan eğitmenin tiyatro ile olabileceğini belirtmiş; bu yönde sahnelen ilk tiyatro eseri olan “Vatan yahut Silistre” adlı eserleri yazmıştır.
- Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle tiyatro çalışmaları hız kazanmış; bu çalışmalar, Milli Edebiyat Döneminde de devam etmiştir.
Milli Edebiyat Döneminde, özel tiyatroların yanında ilk resmi tiyatromuz olan Darülbedayi (Güzel Sanatlar Okulu) Pierre Antuine tarafından kurulmuştur. Muhsin Ertuğrul, Darülbedayi'de öğretmenlik yapmış; daha sonra Darülbedayi'nin başına getirilmiş ve çağdaş tiyatronun kurulmasına büyük katkı sağlamıştır. Modern tiyatronun özelliklerine sahip olan bu kurum, oyunculuğu meslek edinecek sanatçıları yetiştirmek için bir okul olarak düşünülmüştür. Burada okuma, dram, dans, edebiyat gibi dersler verilmiş; önemli tiyatro adamları yetiştirilmiştir. I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Darülbedayi’deki eğitim çalışmaları kesintiye uğramıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE TİYATRO (1923-1950)
Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Cumhuriyet'in ilan edilmesiyle başlayıp günümüze kadar devam eder. Cumhuriyet'in ilanıyla siyasi ve toplumsal hayattaki köklü değişiklikler, güzel sanatların her alanında olduğu gibi tiyatroda da kendini göstermiştir. 1927’de Darülbedayi’nin başına Muhsin Ertuğrul’un geçmesiyle tiyatro, çağdaş bir sanat alanına dönüşmüştür. Muhsin Ertuğrul Cumhuriyet Dönemi Türk tiyatrosunun gelişmesine önemli katkılar sağlamış, 1935'te İstanbul Şehir Tiyatrosu onun girişimleriyle açılmış, Batı'nın önemli eserlerinin sahnelenmesini sağlamış, yerli oyun yazmaları için sanatçıları teşvik etmiştir. Cumhuriyet Dönemi Türk tiyatrosu, Atatürk'ün ilke ve inkılapları doğrultusunda şekillenmiştir.
Tiyatronun sadece bir eğlence olmadığını, eğitim ve çağdaşlaşmada çok önemli bir işleve sahip olduğunu bilen Atatürk; Cumhuriyet rejiminin toplum tarafından benimsenmesi, ilke ve inkılapların yurdun her yerine ulaşması için tiyatrodan yararlanmıştır. Devlet eliyle tiyatrolar desteklenmiş, tiyatroların kurumsallaşması sağlanmıştır.
Halkı eğitmek, Cumhuriyet'in ilke ve amaçlarını halka anlatmak, aydın-halk arasında düşünce birliğini sağlamak amacıyla 1932'de Atatürk'ün talimatıyla kurulan halkevleri, 1949'da kurulan Devlet Tiyatroları aracılığıyla da yurdun her tarafına turneler düzenlenerek Anadolu insanına ulaşılmıştır. Tiyatro, Cumhuriyet’in ilkelerini halka aktarmada bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde çocuk tiyatrosu çalışmaları yapılmış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış, devlet konservatuvarı açılmıştır. Geleneksel tiyatro ile modern tiyatronun özelliklerinin bir arada görüldüğü eserler ortaya konmuştur. Bireysel duygu ve düşünceler de sosyal kurumlardaki değişimler de tiyatrolarda sahnelenmiştir. Cumhuriyet Dönemindeki ilke ve inkılapların sonucunda akılcı ve bilimin öne çıktığı eserler yazılmıştır. Çok sayıda devlet tiyatrosu ve özel tiyatro açılmıştır. Tiyatro yazarları genellikle birikimli, aydın kişilerdir. Batılı anlamda tiyatro eserleri yazılmıştır. Eserlerde oyuncu kadrosu oldukça geniş tutulmuştur. Halkın anlayabileceği açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Oyunlar genellikle nesir biçiminde yazılmakla beraber nazım-nesir karışık yazılanlar da vardır. Bireysel duygu ve düşünceler, sosyal kurumlardaki değişimler tiyatrolarda sahnelenmiştir.
1923-1950 arasında bir grup yazar, düşünce yönü ağır basan eserler yazmış; güncel siyasi görüşler doğrultusunda seyirciyi yönlendirme, eğitme görevini üstlenerek toplumsal eleştiri yapmıştır.
Diğer bir yazar grubu ise Osmanlı'yı eleştirip Cumhuriyet'i övmüş, milliyetçilik duygusuyla Anadolu'nun direnişini yüceltmiş, sanatta çağdaşlaşmayı amaç edinerek ulusallıktan ayrılmadan evrenseli yakalamayı düşünmüştür. Bu dönemde başlıca tiyatro yazarları şunlardır: Musahipzade Celal, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Nazım Hikmet Ran, Cevdet Kudret Solok, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Kutsi Tecer…
CUMHURİYET DÖNEMİNDE TİYATRO (1950-1980)
1950-1980 dönemi oyunlarında II. Dünya Savaşı sonrasında ekonomik şartların birey, aile ve toplum üzerindeki etkisi, değişen değer yargıları, siyasi olaylar ilişkileri yönlendirmede geleneklerin değil, ekonomik bunalım gibi konular işlenmiştir.
1950-1980 arasında yaşanan üç askeri darbe (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980) siyasi ve sosyal ve hayatı büyük ölçüde etkilemiştir.
1950-1980 yılları arasında yazılan tiyatro eserlerinde toplumcu gerçekçi anlayış yaygınlaşmıştır. Toplumsal sorunlar, rüşvet, partizanlık, fakirlik, sömürü, ahlaki bozulma, kuşak çatışmaları aile içi ilişkiler, varoş hayatı, Almanya'ya giden işçi sorunları; köylü-kentli, ağa-köylü, imam-muhtar öğretmen, çatışması, işsizlik, köyden şehre göç eden ancak şehrin kurallarına ayak uyduramayanların dramları, bu dönem tiyatro eserlerinde sıkça yer almıştır.
Tiyatroya ilgi artmış, Devlet Tiyatroları Batı'da oyunlar sahnelemiş ve Batılı uluslar, Türk tiyatrosunu tanımaya başlamıştır. Bu dönemde tiyatro yazarları özgünleşmiş, yeni biçim arayışlarına girişmiş, ulusal değerlerden uzaklaşmadan evrensel nitelikte eserler vermişlerdir. Dünya ve Türk tiyatrosunu incelemek, tiyatro tarihimizi ve eserlerimizi yurt içinde ve yurt dışında tanıtmak için inceleme ve çalışmalar yapmak, tiyatro kültürüne sahip insanlar yetiştirmek, genç yazarlara tiyatro eseri yazma tekniğini öğretmek amacıyla 1958’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih–Coğrafya Fakültesinde bir tiyatro enstitüsü kurulmuştur.
1960 - 1980 yıllarında özel tiyatroların sayıları artmıştır. Bu dönemde akademik düzeyde tiyatro eğitimi yapılması, tiyatro sanatı konusunda bilimsel araştırmaların çoğalması, tiyatro eleştirilerinin gelişmesi, tiyatroyla ilgilenenlerin tartışma ortamı bulması, tiyatro kongrelerinin düzenlenmesi bu sanatın sorunlarının çözülmesinde önemli adımlardır.
1960’lar Türk tiyatrosunun parlak dönemidir. Oyun yazarları bu dönemde toplumsal sorunları işleyen başarılı örnekler sunmuşlardır. Haldun Taner, Keşanlı Ali Destanı’yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini, toplumsal ve siyasal bir içerikle birleştiren yeni bir yerli epik tiyatro oluşturmuştur.
Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının hayatlarından ve mitolojiden alan oyunlar yazılır.
Turan Oflazoğlu, Orhan Asena, Güngör Dilmen, Necati Cumalı bu alanda eserler vermişlerdir. Oyun yazarlığında büyük bir atılım görülen bu dönemde Adalet Ağaoğlu, Nezihe Aras, Recep Bilginer gibi yeni bir yazar kuşağı da yetişmiştir. Dönemin başlıca tiyatro yazarları şunlardır: HaldunTaner, Orhan Asena, Turgut Özakman, NecatiCumalı, Refik Erduran, A. Turan Oflazoğlu, Güngör
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÖNE ÇIKAN TİYATRO
TÜRLERİ
- EPİK TİYATRO:
o Seyirciye, sahnede görülenlerin gerçek değil bir oyundan ibaret olduğunu bizzat oyuncular tarafından hatırlatıldığı, izleyicilerin kendilerini oyuna kaptırmasına izin verilmediği, bunu sağlamak için araya tekerlemeler, şarkılar ve oyunu birden kesen açıklamaların konduğu bir tiyatro türüdür. o Amacı: Toplumun işsizlik, açlık, savaş gibi sorunlarının arkasında yatan nedenleri ortaya çıkarmayı sağlamaktır. o Epik tiyatro, hayata ve sahneye eleştirel bir gözle yaklaşabilmektir. Sahnedekinin bir oyun olduğunu seyirciye hatırlatmak, izleyiciyi gözlemci yaparak onu etkin konuma sokarak bir yargıya varmak istenir.
Bertolt Brecht, “Burası bir tiyatro sahnesi ve sizler de izleyicilersiniz” diyerek seyirciyi oyunun dışında tutmuştur. o İzleyicilerin oyunu soğukkanlılıkla ve eleştirel bir gözle izlenmesini amaçlar ve onları olayların dışında tam bir gözlemci durumunda tutar. o Bu türde kapitalizm ve toplum eleştirisi yapılır. o Geleneksel tiyatro yöntemlerine karşı çıkar, dekor ve kostüme önem vermez. o Doğayı, durumları, kişileri olduğu gibi yansıtmak yerine onları yorumlar. o Öncüsü Alman yazar Berthold Brecht’tir. o Epik Tiyatro anlayışını Türk edebiyatında ilk benimseyen Haldun Taner ve Vasıf Öngören olmuştur. o Türk Edebiyatında ilk epik tiyatro örneği, Haldun Taner’in yazdığı “Keşanlı Ali Destanı” adlı eserdir.
2.ABSÜRT (UYUMSUZ, SAÇMA) TİYATRO
Tiyatroyla ilgili bütün kalıplara ve kurallara karşı çıkar. Anlamak ve canlandırmaktan çok hareket ve ses ön plandadır. Her şeyi belli bir düzen içinde vermeye, belli bir sınırlama ile canlandırmaya gerek yoktur. Olayların arasında bağ kurmak/aramak gereksizdir. Birbirleriyle ilgisi olmayan ses, söz ve eylemlerin çarpıcı şekilde verilmesi yeterlidir. Sıkıcılığı önlemek için sirk, müzik, palyaço ve komik unsurlara yer verilir. Sahne, perde düzeni, giriş çıkışlar; serim, düğüm, çözüm bölümleri umursanmaz. Eser bilmeceler, semboller veya kaygının sebeplerini belirtmek değil, sadece o sevinç ve tasanın biçimini, oluşunu göstermektir. Mantık sınırları tanımaz. Kahramanları genelde zavallı, suçlu, bilgisiz ve zayıf kişilerdir. Verilmek istenen mesaj yoruma açıktır. Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken” ve “Eugene Lonesco’nun” (Öjen İyonesku) “Kel Şarkıcı” adlı oyunları bu türün ilk örneği olmuştur. Türk Edebiyatında absürt tiyatronun en önemli örneklerinden biri Güngör Dilmen’in yazdığı “Canlı Maymun Lokantası” adlı eseridir.