İlk Tiyatro Yapısına Karşılık Geciken Oyun Yazarlığı
Hopital de la Trinite’deki sonradan tiyatroya çevrilmiş salonu, Ispanya’nın patio’ları ile corral’lerini, İngiltere’nin han avlularını saymazsak ki saymamalıyız 1550’de açılan Hotel de Bourgogne Roma’nın yıkılışından sonra yapılmış ilk tiyatro yapısı olarak anılabilir. Ama bu Fransa’da tiyatronun İspanya ile İngiltere’den daha önce gelişmiş olduğunu göstermez. 1634’e kadar Paris’in halka açık ikinci bir tiyatrosu yoktu. 1641’e kadar İtalyan dekorları, sahne makineleri Fransa’ya girmiş değildi. İlk önemli oyun yazarları ise 1637 ile 1677 yılları arasında yetişti. İtalya’da, İspanya’da, İngiltere’de tiyatronun gelişmesi çok daha hızlı olmuştur. 1538’de usta oyunculardan kurulu İtalyan kumpanyalarının ünü memleket dışına taşmıştı. 1570’de İspanya’nın sayısız tiyatrosu, başarılı oyun yazarları vardı. 1600’de Londra’da altı tiyatro yapısı halka oyunlar vermekte, William Shakespeare yazmaktaydı.
Fransa’nın güzel sanatlarda olduğu gibi tiyatro alanında da geç kalmasına, arkadan gelmesine iki neden gösterilebilir.
Biri savaşlar. 1346’dan 1450’ye kadar kuzey Fransa’da İngiliz ordularıyla savaşılmıştı. Sonra bir* yüzyılda öbür Avrupa krallıkları, prenslikleriyle savaşılarak geçirildi. On altıncı yüzyılın ikinci yarısını ise dinsel bir iç savaş harcadı. Fransa’da devletin gücü ancak Kardinal Richelieu zamanında duyuldu. Louis XIV 1715 yılında ölürken Fransa Avrupa’nın en güçlü devleti haline gelmişti. Bir kiralını kafasını kesen, bir başkasını yurt dışına süren İngiltere’ye karşılık, Loisle Grand Fransa’da tam bir despot olarak halkı eziyor, 1789 Devrimine doğru itiyordu. Ama şu da bir gerçek: Fransa’nın ilk önemli tiyatro hareketleri Richelieu ile Louis XIV zamanında başlamıştır.
Fransız Tiyatrosu’nun gelişmesini geciktiren İkinci neden tekelcilikti. Ortaçağda, Rönesans’ta krallar, belediyeler çeşitli işleri sevdikleri, yakınlık duydukları, ya da kendilerine çıkar sağlıyan kimselerin, ya da toplulukların tekeline vermek yolunu tutarlardı. Fransız Tiyatrosu bu tekelcilikten çok çekti. 1634’e kadar Paris’te bir tek tiyatro vardı; çünkü başşehirde oyunlar oynatmak yüz yıldan fazla bir zamandan beri Confrerie’nin tekelindeydi. Paris’te yeni tiyatrolar açılmadan Fransa tek önemli oyun yazan yetiştirememiştir.
Pazar Yerlerinde, Tenis Kortlarındaki Oyunlar
Tekelcilerin oyuncularla uğraşması hiç de kolay bir iş değildi. İkide bir Paris’e gelip oyunlar oynayan gezici kumpanyaları yakalamak, oyunlarını durdurmak, vergi almak konularında Confrerie büyük zorluklarla karşılaşıyordu. Kışın kurulan büyük Saint Germain Pazarı ile yazın kurulan Saint Laurent Pazarında bu zorluk daha da artıyordu. Cambazlar, şarkıcılar kaşla göz arasında işi oyunculuğa döküp farslar oynamaya girişiveriyorlardı. Gezici kumpanyalar geceleri kaptı kaçtı oyunlar veriyor, Confrerie haber alıp da engel olana kadar bütün şehri dolaşıyorlardı. 1595’de büyük Pazarlarda oynanan oyunları serbest bırakmak gereği duyuldu. Sonra bir gezici kumpanya Hotel d’Argent’a, birkaç kumpanya da tenis kortlarına yerleşince Confrerie onlardan oynayış başına belli bir para almak yolunu tuttu.
Fransa’daki tenis kortları tiyatro olmaya, en az hopitai’lerdeki salonlar kadar, elverişliydi; yanları, üstü kapalı, uzun, büyük salonlardı bunlar da. On beşinci yüzyılda tenis oyununa duyulan ilgi azalmaya başlayınca, taşradaki birçok tenis salonu gezici kumpanyaların uğrağı haline gelmişti. Paris Pazarlarında oynayan kumpanyaların da fırsatını bulur bulmaz tenis salonlarına yerleşmeleri bu alışkanlığın sonucuydu.
Rıchelıeu
Confrerie tekelciliğinin gevşemesinde elbette ki politika adamlarının etkileri olmuştu. Louis XIV ile Richelieu arasındaki kıskançlıkların, çekişmelerin tiyatro alanına da atlaması Fransız sahne hayatında önemli gelişmelere yol açmıştı. Kral Hotel de Bour, gogne’da oynayan Comediens Ordinaires du Roi’ya yakınlık duyuyor, bu kumpanyayı sürekli olarak izliyor, koruyordu. Kardinal Richelieu de buna karşılık bir tenis salonunun yerine yeniden yaptırılmış olan Theatre du Marais’de oynayan ünlü oyuncu Guillaume Montdory’nin kumpanyasını korumaktaydı. Bir zaman sonra Louis, Montdory kumpanyasının en iyi oyunculardan birkaçını zorla Troupe Royale’e aldı.
Bunun üzerine Richelieu tiyatro işine kendi el atmak gereğini duydu. Aralarında Pierre Corneille de olan beş oyun yazarını kendisiyle iş birliği yapmaya zorladı. Richelieu olaylar dizisini hazırlıyor, oyunun beş perdesinden her birini ayrı bir sanatçı yazıyordu. Böyle bir denemenin başarıya ermesi beklenemezdi. Richelieu ölümünden bir yıl önce, 1641’de sarayına küçük, ama çok güzel bir tiyatro yaptırdı. Sonradan PalaisRoyal diye anılan bu tiyatroda ilk olarak İtalyan sahne düzeni, İtalyan dekorlarıyla Mirome adlı bir oyun oynandı.
Saray Tiyatrolarının Halka Açılışı
Tenls OYUNLARI. Tenis oyununun iyice yayıldığı yıllarda yaptırılıp sonradan tiyatro kumpanyalarına kalan üstü kapalı tenis kortları, Fransa’da pek çoktu.
Richelieu ile Lois XIV’den önce de, sonra da saray tiyatroları vardı. Krallar, saraylılar balolardan, gösterilerden, baleden hoşlanırlardı daha çok ama oyunları, operaları da severlerdi. 1577’de Gelosi Kumpanyası diye anılan İtalyan komedi oyuncuları, Fransa’nın ilk saray tiyatrosu sayılabilecek Salle du PetitBourbon’da oynamışlardı. 1645’de Louis XlV’ün İtalya’da doğmuş başbakanı Kardinal Mazarin Venedik’ten çağın en büyük sahne düzenleyicisini, Giacomo Torelli’yi getirtti. Törelli PetitBour bon’u sahne makineleriyle donatıp gösterişli oyunlar, operalar sahneye koydu.
1660’da Louis XlV’ün evlenme törenini renklendirmek için, Mazarin Tuileries’te yeni bir tiyatro yaptırdı. Tiyatroyu yapan, eğlenceleri düzenleyen gene bir İtalyandı, Gaspare Vigrani. Bu tiyatroya Salle des Machines (Makineler Salonu) denmesi ne biçim bir tiyatro anlayışının ürünü olduğunu açıkça gösteriyor.
Louis XlV’ün saray tiyatroları ile Paris halkını birleştirişi çok ilgi çekicidir. Louvre’dan Versail les’a, bütün saraylarda seçkinler için her çeşit gösteri düzenlenirdi. Ama kral Petit Bourbon ile Palais Royal’ı halka oynayan kumpanyalara vermişti. Ayrıca, İtalyan oyuncular, Troupe Royale, Moliere, Theatre du Marais’teki kumpanya saraydan iyi para alırlardı.
Sarayda, Okullarda Klasik Oyunlar
1500 ile 1700 yılları arasında Fransız tiyatrosunun birbiriyle ilgisiz gibi görünen ayrı bölmelerde geliştiği söylenebilir. Önce, Ortaçağdan gelip Rönesans içinde yok olan yerli farslar var. Sonra, bilginler, okul yönetmenleri klasik Roma oyunlarını taklit ediyorlar. İlk önemli oyun yazarı Alexandre Hardy ise bir kumpanyaya bağlı, tiyatro için çalışan bir kimse; klasik kurallara aldırmıyor; Lope de Vega ile Shakespeare gibi. Sonra Corneille, daha sonra Racine zaman, yer, hareket birliklerini uygulayan, klasik konulan işleyen oyunlar yazıyorlar. Bu ikisinin arasında da konularını çağdaş hayattan alan Moliere var. Moliere üç birlik kuralına uyuyor, ölçülü yazıyor, ama aşağı yukarı bütün kişileri yaşadığı çağdan, konuşmaları ise günlük konuşmalar. Hem kiralın, hem de halkın sevgisini kazanan, büyük bir başarıya eren Moliere tek kalıyor; öbür oyun yazarları onun gibi yazmayı düşünmüyorlar bile.
Tıpkı İtalya’da, İspanya’da, İngiltere’deki gibi, klasiklerin yeniden bulunuşu Fransa’da da eski Roma ile Yunan oyunlarının adaptelerinin yapılmasına, taklitlerinin yazılmasına yol açmıştı. Bu oyunlar sarayda, okullarda oynanıyordu. Klasikleri taklit eden ilk Fransız trajedisi, Etienne Jodelle’in Cleopatre captive’i 1552’de Henry II’nin önünde oynanmış, yirmi bir yaşındaki yazar Mısır kraliçesi rolüne çıkmıştı.
Klasik tiyatro Cizvit okullarının programlarında da yer alıyordu. Her okulun yılda en az bir oyun yazıp oynaması şarttı. Oyunları çoğunlukla rhetoric öğretmenleri yazardı. Fransız okullarında Latince oyunların yanı sıra Fransızca oyunlar da oynanırdı. Cizvit okullarının oyunları sarayın, soylu kişilerin ilgisini çekmeye başladıkça, gösteriye, süse yöneldi.
Hardy Fransa’nın İlk Profesyonel Oyun Yazarı
İspanya’nın Lope de Vega’sı, İngiltere’nin William Shakespeare’i, Fransa’nın Alexandre Hardy’si 1600 yılında üç ulusun göze çarpan oyun yazarları bunlardı. Üçü de klasik oyunlara arkalarını dönmüşlerdi. Üçü de çok sahneli, canlı, hareketli oyunlar yazıyordu. Üçü de gişeyi sevindiren yazarlardı. Hardy de öbür ikisi gibi dahi olsaydı, on yedinci yüzyılda Fransız Tiyatrosu Corneille ile Racine’in oyunlarındakinden bambaşka bir havaya bürünebilirdi.
Alexandre Hardy, Valleran Lecomte gezici kumpanyasında çalışırdı, ama oyuncu olarak değil. Görevi yalnızca oyun yazmaktı. Kimi 600, kimi de 1200 oyun yazmış olduğunu söyler. 16001610 yılları arasında Valleran Lecomte kumpanyası Paris’teki Hotel de Bourgogne’a yerleştikten sonra bile oynanan oyunların pek çoğu Hardy’ninki.
Hardy her çeşit oyun yazmıştı: trajedi, trajikomedi, melodram, pastoral. Yazmadığı tek şey komediydi. Oyunlarını beş perdeye bölerdi. İlk trajedilerinde eski Yunan, Roma kişilerini işlemiş, koro kullanmıştı; ama üç birlik kuralına uymaz, bir de sahne arkasında geçmesi gereken kanlı, korkunç olayları seyircinin önüne çıkarmaktan çekinmezdi. Lope de Ve ga, Shakespeare, Corneille, Racine gibi, o da ölçülü yazıyordu; buna karşılık oyunlarındaki konuşmalar, Moliere’inkiler gibi, hayattan alınma, tabii denebilecek konuşmalardı. Zamanla konuları, kişileri iyice çağdaşlaştı. Fransa’da ilk trajikomediyi de o yazmıştır. Klasik kurallara göre, trajedinin konusu kı rallar, yüksek tabaka olurdu, komedi ise daha aşağı tabakaları ele alırdı. Hardy bu kuralları çiğnemekten, trajedi ile komediyi birbirine katıştırmaktan çekinmedi.
Corneılle
Fransa’nın en büyük tiyatro şairi Pierre Corneille daha yirmi dört yaşına gelmeden, Rouen’de Hardy’nin oyunlarından birkaçını seyretmişti; oynayanlar Charles Lenoir ile Guillaume Montdory gibi ünlü oyunculardı. O oyunların etkisiyle yazdığı ilk oyunu Melite 1630’da Paris’in bir tenis kortunda sahneye kondu; oynayanlar gene Lenoir ile Montdory idi. Oyunun kazandığı başarı Corneille’i bütünüyle tiyatroya çekti; Montdory için oyunlar yazmaya başladı. Başlangıçta klasik kurallara bağlı değildi. 1835’de ilk klasik trajedisi Medee’yi yazmadan önce, konularını çağdaş hayattan alan beş komedi, bir de Clitandre adlı trajikomedi yazmıştı. 1636 yılı sonunda, ya da 1637 yılı başında Theatre du Marais’te oynanan Le Cid büyük bir başarı kazandı. İspanyol Tiyatrosunun etkilerini taşıyan bu oyun biçim bakımından hayli bağımsız, duygu bakımından da romantikti. Oysa gene o yıllarda Fransız sahnesine klasik ölçülere uyularak yazılmış oyunlar çıkarılmakta, klasik trajedinin kuralları belirtilmekteydi. Le Cid bir yıl içinde Londra sahnelerine atlayacak kadar büyük bir başarı kazandığı halde, klasik kurallara uymadığı için Corneille çok ağır yergilere uğradı. Bu arada onu savunanlar da çıkınca, tartışmalar büyüdü. Yeni kurulmuş olan Academie Française oyun üzerine yargısını bildirdi; iki yönlü, yazar için yetersiz bir yargı. Corneille bunun üzerine Rouen’e gidip üç yıl orada kaldı. Horace, Cinna, Polyeucte, Le Mort de Pompee adlı klasik kurallara uygun oyunlarla Paris’e döndükten sonra, 1647’de Academie Française’e üye seçildi. Artık Fransa’nın hem başta gelen oyun yazarı, hem, de en büyük klasikçisi kabul ediliyordu.
Racıne
Jean Racine oyun yazarlığına başladığı zaman klasik trajedi Fransız Tiyatrosu’nda önemli bir yer kazanmıştı. 1664’de Moliere bu genç yazarın ilk oyununu sahneye koyduğunda eleştirmenler, oyun yazarları klasik kuralların üstünlüğünü tiyatro seyircisine kabul ettirmiş durumdaydılar. Racine bu uygun ortamda ilk iki klasik trajedisiyle orta bir başarı sağladıktan sonra, Andromaque adlı eseriyle birdenbire Fransa’nın en önemli oyun yazarı haline geldi. 1670 yılında Corneille’in Tite et Berenice’inden bir hafta önce sahneye koydurduğu Berenice adlı oyunuyla bir yanışma havası yaratan Racine hem halkın, hem de eleştirmenlerin daha fazla ilgisini çekerek bu yarışmayı kazanmış oldu. Ama yedi yıl sonra en güzel trajedisi Phedre, önemsiz bir yazarın Phedre’i karşısında umulan başarıyı kazanamayınca Racine sahneye küstü, Louis XlV’ün saray tarihçisi oldu, zengin bir kadınla evlendi, kendini gürültüsüz bir hayata verdi. Ölümünden az önce kiralın gözdelerinden Mme. de Maintenon’un isteği üzerine, halkın önüne çıkarılmamak şartıyla, St. Cyr Okulu öğrencileri için bir iki oyun yazmıştı.
Jean Racine dünyanın büyük oyun yazarları arasında, ahlak bakımından belki de en düşük olanıdır. Tiyatro alanındaki başarısına ermeden önce, Louis XlV’e yaranmak için övgü şiirleri yazdığı, karşılığında Saraydan epeyce bir para aldığı biliniyor. İkinci oyunu Alexandre le Grand Moliere’in Palais Roya’daki tiyatrosunda sahneye konduktan iki hafta sonra Bourgogne tiyatrosunda da oynanmaya başlanmıştı. Bu ikiyüzlülük 1667’de bir yıldız kaçırmaya kadar uzandı. Moliere kumpanyasının baş kadın oyuncusu Mlle, du Parc’ın Racine ile arası iyiydi. Yazarın An dromaque adlı oyununda baş rolü oynamak için bu ünlü yıldızın Palais Royal’ı bırakıp Bourgogne’a geçiverdiği görüldü. Hayatında böyle olaylar bulunan Racine oyunlarında hep yüksek ahlak ilkelerini savunurdu.
Racine ile Corneille soylu kişiler dünyasını olduğu gibi kabul etmişlerdi. Oyunlarında toplumsal yergi yoktur. Buna karşılık kiralın desteklediği Moliere soyluların soysuzluklarıyla bol bol alay etmiş, çizdiği uşak tipleriyle halkın tedirginliğini belirtmiştir. Tartuffe’ün önsözünde şöyle der: “Ayrıcalığı olan bir toplum katının gereğini anlayamıyorum.”
Molıere
Jean Baptiste Boquelin Moliere 1658 ile 1673 yıllan arasında Fransız Tiyatrosu’nu eşsiz komedileriyle yüceltti. Klasik trajedinin gelişmesini on yıl gölgeledi.
Moliere bir Cizvit okulunda, Paris’teki ünlü College de Clermont’da okumuştu. Sahneyle ilgisi her halde oradayken başladı. Ayrıca, Bourgogne Tiyatrosu’nun, St. Germain Pazarlarındaki komedi kumpanyalarının da devamlı bir seyircisiydi. Babası kiralın döşemecisi olduğundan buralara rahatça girip çıkardı.
Moliere okuldan ayrıldıktan sonra kısa bir zaman babasının yanında çalıştı. 1642’de Madeleine Be jart’la tanıştı, ona aşık oldu. Kızın ailesinde pek çok oyuncu vardı. Jean Baptiste Poquelin onlarla birleşerek İllustre Theatre diye anılan kumpanyayı kurdu; babasının yanında çalışıp ilerde onun yerini almaktan vazgeçmişti. Ama sahneye kendi adıyla değil de, Moliere adıyla çıktı. 1644’de bir tenis salonunu kiralayıp çalışmaya başlayan kumpanyanın başarısızlığı Moliere’in borç yüzünden cezaevine atılmasına yol açtı. Babasının yardımıyla borçlardan kurtulunca kumpanyasını yeniden düzenleyip Paris’ten ayrıldı.
İllustre Theatre artık gezici bir kumpanya olmuştu. 1645’den 1658’e kadar illerde dolaştılar. Kumpanyayı önce Duc d’Epernon koruyordu. 1653 yılından sonra bu koruyuculuk Moliere’in Cizvit okulundan arkadaşı olan Prens de Conti’ye geçti. Çoğunlukla Fransız trajedilerini, İtalyan f arşlarını oynuyorlardı. 1655’de Moliere’in yazdığı L’Etourdi adlı oyunu sahneye koydular, arkasından Le Depit Amoureux geldi.
On üç yıl süren gezginliği sırasında İllustre Theatre’ın gelişmiş, olgunlaşmış olduğu anlaşılıyor. Bunun en açık belirtisi Prens de Conti koruyuculuktan çekildikten sonra kumpanyayı kralın kardeşi Duc d’Orleans’m korumaya başlaması, Moliere ile arkadaşlarını 1658 yılında Paris’in Louvre Sarayı’nda Louis XlV’ün karşısına çıkarmasıdır.
Moliere Kralın Karşısında
24 Ekim 1658 Moliere’in hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. O gün genç kiralın karşısında önce tam bir başarısızlığa uğramış, sonra da eksiksiz bir başarıya ulaşmıştı.
İllustre Theatre illerde oynadığı trajedilerle halkın ilgisini çekebiliyordu, ama Paris’in ünlü oyuncularla dolu Hotel de Bourgogne’u vardı, onlarla yarışmaya kalkmak yenilgiyi önceden kabul etmek demekti. Moliere kiralın, Paris’teki soylu kişilerin önünde Comaille’in Nicomede adlı trajedisini oynamaya kalkmakla kendi kendini başarısızlığa sürüklediğini daha oyun sona ermeden anlamıştı. Trajedi bitip de incelik gösterenlerin alkışları, kesilince, Moliere öne doğru ilerleyip kısa bir konuşma yaptı, oynadıkları trajedinin Paris ölçüleriyle çok kusurlu olduğunu belirterek taşra halkını nasıl güldürdüklerini de göstermek için izin istedi.
İkinci oyun olarak sunulan Moliere’in kendi eseri Le Docteur Amoureux öylesine beğenildi ki kral kumpanyanın Paris’te kalmasını, kendi koruduğu İtalyan oyunculara ayrılmış olan Salle du PetitBour bon’u İtalyanlarla paylaşmasını istedi.
Moliere PetitBourbon’da da önce Corneille trajedileri oynamaya kalktı. Ama ilgisizlikle karşılanan beş trajedinin arkasından komedilere dönmek kararı verilince Paris halkı tiyatroyu doldurmaya başladı. L’Etourdi ile Le Depit Amoureux’ün kazandığı başarı Moliere’i yeni oyunlar yazmaya zorladı.
Toplumsal Yergi
Molierein komedileri başarısının yanı sıra birtakım çekişmeler, dertler de getirmişti. Oyunlarında toplumsal yerginin yer alması, saray çevrelerini, soyluları, papazları ona düşman etmiş, zaman zaman yasalara, geleneklere, Tanrıya karşı gelmekle suçlanmasına yol açmıştır. Bu saldırılar ancak kiralın Moliere’i tutmasıyla atlatılabiliyordu. Louis XIV 1665 yazında daha da ileri giderek kumpanyayı kendi koruyuculuğuna aldı, Troupe du Roi adını verdi.
Tartuffe’ün tepkileri 1664’den 1669 yılma kadar sürmüş, kilisenin direnişi karşısında kral bile çaresiz kalmıştı. Sarayda, soyluların evlerinde oynanan, okunan bu oyun halka ancak 1669’da adı değiştirilerek oynanabildi.
Kiralın Moliere’i tutması, desteklemesi yalnızca sağduyusundan gelmiyordu. Gerçi Louis oyunları güldürme güçlerine göre değerlendiriyor, Moliere’in dehasına değer veriyordu, ama ona bağlılığının ikinci bir nedeni daha vardı: Ünlü yazar sahne gösterileri, eğlenceler düzenlemekte de çok ustaydı. Bu alanda Törelli, Le Brun, Lully, Philippe Quinault, Corneille gibi sanatçılarla iş birliği yapmış, sahne makinelerinden de bol bol yararlanmıştı. Moliere gösterilerin içine oyunlarını yerleştirdi. Bu çabası komedibale denilen bir türün doğmasına yol açtı. Le Mariage Force ile Le Bourgeois Gentilhomme bu çeşit oyunlarının en iyileridir.
Molıere’in Trajedisi
Moliere 1660’da bir trajedi yazmıştı. Adı Don Garde. Beğenilmeyen bu oyununu üç yıl kadar repertuvarında tuttuysa da, bastırmadı, şiir olarak başarılı bulduğu, vazgeçemediği yerlerini ise sonradan Le Misanthrope’unda kullandı. Moliere’in trajedi alanındaki başarısızlığı, belki de çağın şişirilmiş sözlere, tantanalı konuşmalara düşkünlüğünü düşünmeden yazmak istemesinden doğuyordu. Don Garcie’yi son oynayışında yanma küçük bir oyun daha eklemişti; L’Impromptu de Versailles adlı bu oyunda Hotel de Bourgogne’un trajedi oyuncuları yeriliyordu.
Versaılles’da Bir Açık Hava Tiyatrosu: Kralın Paris dışındaki bir sarayının bahçesinde Moliere’in Hastalık Hastası adlı oyunu oynanırken.
Moliere ölümünden az önce hastayken Le Malade Imaginaire adlı oyununu yazmış, gene o oyunun başrolünü oynadığı bir gün perde kapandıktan sonra ölmüştür. Oyunculuğu Hıristiyanlığa aykırı bulan Kilise onun tövbe etmeden öldüğünü, tövbe etmemiş oyuncuların Hıristiyan dininin gerektirdiği törenle gömülemeyeceklerini bildirmiştir. Louis XlV’ün baskısıyla yapılan çok basit tören ise güneş battıktan sonra, iki papazın katıldığı bir gömme töreni olmaktan ileri gidememiş, cenaze kiliseye sokulmamıştır. Fransa’nın yetiştirdiği en büyük oyun yazarının nerede gömülü olduğunu da kimse bilmiyor. Mezarı belli değil.
Paris Tiyatroları
Çağın tiyatro yapıları üzerine bilgimiz çok az. Hotel de Bourgogne üzerine bildiklerimiz 1645’de çizilmiş bir resme, birkaç yıl sonra tiyatronun yeniden yapılması için imzalanmış bir anlaşmaya, bir de on sekizinci yüzyıldan kalma bir plana dayanıyor. İkinci katta olan tiyatro salonunun genişliği on iki metre den biraz fazla, uzunluğu yirmi dokuz metreydi. Bu uzunluğun on metresini sahne kaplıyordu; sonradan oyun yerinin derinliği üç metre kadar fazlalaştırdı. Sahnenin salondan yüksekliği bir metre seksen santimdi; böylece “pit” de ayakta duranlar oyunu rahat seyredebiliyorlardı. “Pit” in arkasında döşeme birkaç kere yükseliyordu; buralara sıralar konmuştu. İki yanda da localar vardı; her halde bu locaların üstünde bir kat daha loca, onların üstünde de bir galeri bulunuyordu, ama resimde gösterilmemiş.
Theatre du Marais bir tenis salonundan yararlanılarak İtalyan tiyatroları biçiminde yapılmıştı. Pe titBourbon üzerine pek bir bilgimiz yok; yalnız sahnesinin derinlik bakımından Bourgogne’dan daha dar olduğunu biliyoruz. PalaisRoyal’te tiyatro olarak kullanılan iki salondan biri altı yüz, öbürü üç ya da dört bin kişi alırdı. 1671’de yaptırılan opera tiyatrosu Guenegaud bin beş yüz kişilikti; 1689’da Comedie Française için yaptırılan tiyatro ise iki bin kişi alıyordu.
Dekor Çeşitleri
On sekizinci yüzyılda Fransa dekorun her çeşidini gördü. İllerde, pazar yerlerinde dört fıçı üzerine oturtulmuş sahnelerin arkasına dekor olarak kaba bir perde gerilirdi. 1640’da Richelieu ile Mazarin seyircilerin gözleri önünde değişen, perspektife dayanılarak boyanmış, gösterişli İtalyan dekorlarını kullandılar. Hotel de Bourgogne’da ise Ortaçağın dört beş oyun yerini bir arada gösteren dekorları uzun yıllar gözden düşmedi. Sonra yer birliği, zaman birliği ile klasik trajedi önem kazanınca tek çeşit dekor kullanılmaya başlandı. Çoğunlukla bir sarayın önünü gösterirdi bu dekor. Moliere ise herhangi bir sahnede rahatça oynanabilecek dekorun yardımından hiçbir şey beklemeyen oyunlar yazmıştı.
Bgurgogne’un İçi: Paris’te yapılan ilk tiyatro. Bu resim 1645’de çizilmiş olan resmin günümüzde yapılmış bir kopyasıdır.
Tiyatroların Geliri
Kimi kumpanyalar hem Confrerie de la Passion’a vergi, hem de tenis salonunun sahibine kira verirlerdi. Kimi yalnız kira verir, devletten de yardım görürdü. 1609’da çıkarılan bir yasa tiyatroların giriş ücretini en çok beş sou, (on sou diyenler de var) olarak sınırlanmıştı. Ama on yedinci yüzyılın ortalarında Bourgogne’da bir loca 110 sou idi; on sekizinci yüzyıla doğru Guenegaud ya da ComedieFrançaise’de en iyi yerler yedi franc dört sou’ya satılıyordu. Yeni oyunlarda, makine kullanılan gösterilerde fiyatlar bir kat yükseltilir ; çok oynanmış, seyircinin ilgisini yitirmiş oyunlardaysa düşürülürdü.
Limonata salonları tiyatroya ayrıca bir gelir kaynağıydı; Confrerie de la Passion bu çeşit gelir kaynaklarından yararlanmasını çok iyi bilirdi; Hotel de Bourgogne’un alt katma dükkanlar yaptırılmıştı.
1600 yıllarında Bourgogne yalnız pazarları, bir de tatil günleri oynamaya izinliydi; çünkü oyunlar öğleden sonraları oynanıyordu. On yedinci yüzyılın ortalarına doğru daha güzel mumlar yapılınca oyun saatleri değiştirildi; akşamüzerleri oynanan oyunlar yavaş yavaş haftanın bütün günlerini doldurmaya başladı.
Yeni bir oyun seyirci bulduğu kadar tekrarlanırdı. Seyirci azalınca yanma bir ya da iki kısa komedi eklenirdi. Bazen da iki oyun bir gün biri, bir gün öbürü olmak üzere değiştirile değiştirile oynanırdı.
Comedıe françaıse
Moliere’in ölümü Paris tiyatrolarında birtakım değişiklikler olmasına yol açtı. La Grange bir süre PalaisRoyal’ı devam ettirdi. Sonra Moliere kumpanyasının dört önemli oyuncusu Bourgogne’a geçtiler.
Troupe du Roi’nin Moliere’siz yürümiyeceğini anlıyan kral PalaisRoyal’ı operalar oynatması için Lully’ye verdi. La Grange Theatre du Marais’nin en usta komedi oyuncularından birini, Claude La Rose’u ayartıp kumpanyasını dağılmaktan kurtardı, Guenegaud tiyatrosunu kiraladı. Kısa bir süre sonra, belki de kiralın isteği üzerine, Marais kumpanyası ile La Grange kumpanyası birleştiler. 1680’de ise kral Guenegaud’ daki bu birleşmiş kumpanyaya Bourgogne oyuncularının da katılmalarını emretti. Böylece Paris’in en büyük tiyatro topluluğu kurulmuş oluyordu. Bourgogne’da oynanmaya devam eden İtalyanlara Comedie İtalienne denmekteydi. Guenegaud’daki büyük kumpanyaya ise zamanla Comedie Française denmiye başlandı. Dünyanın ilk ulusal tiyatrosu kurulmuştu. 1689’da Comçdie Française’e yeni bir tiyatro yaptırıldı. Seyircilere ayrılmış olan yer, auditorium at nalı biçimindeydi, Günümüzde bu kumpanyaya Theatre Française, ya da ilk oyuncularının çoğunu yetiştirmiş olması dolayısıyla Moliere’in Evi de deniyor.