Yukarda günlük amaçlara yönelmeyen bir dans­tan, “Canoe Dansı”ndan söz açmıştık. Birlikte hare­ket etme tadından başka bir amacı yoktu o dansın. Çağdaş ilkel insanlar bu alanda daha da ileri gitmiş, av ya da savaş oyunlarını komediye çevirmişler. Kah­ramanın yerini soytarı almış. Bütün gücüyle silahı­nı savunan ama bir türlü tutturamayan, ya da başka­sına atıp başkasını vuran gülünç kişiler girmiş oyun­lara.

Avustralya yerlilerinin şöyle bir dansları oldu­ğu söyleniyor:

Köy halkının büyük çoğunluğu kanguru oluyor, bir de avcı var. Kangurular dans ederek avcının önünden geçiyorlar, avcı onlara vurmak için savurup duruyor elindeki sopayı, ama hiçbirini tutturamıyor.

Büyüden komediye geçişin nedenleri arasında düşmanlarım gülünç gösterme, yabancılarla alay et­me isteğinin de bulunduğu düşünülebilir.

Aşk Oyunu

Çağdaş ilkel insanlarda görülen aşk danslarının, aşk oyunlarının kaynağı olarak olgunlaşma törenleri, dinsel danslar anılıyor. Sözsüz oyun biçimindeki bu danslar arasında temiz, sevimli olmakla yetinen dans­lar bulunduğu gibi, iyice açık saçık, uygar insanlara “utanmazca” gelebilecek danslar da vardır. Gösteri­len çoğu zaman şudur:

Erkek beğenir, istek duyar, çevresinde dolanıp kadının gönlünü kazanmaya çalışır. Kadın cilvelidir önce yüz verir, sonra ürker, çekinir, sonunda boyun eğer.

Bütün bu çeşit oyunlardan, danslardan dinsel anlamlar çıktığı, çoğalmanın değerlendirildiği bir gerçektir.

Olgunlaşma Törenleri

Bir çocuğun, oğlan çocuğun büyükler arasına katılabilmesi, topluluğun üyeliğine alınması, erkek­ten sayılması için yapılan törenlere “olgunlaşma tö­reni” deniyor. Çocuk ergenlik çağma ulaşınca yapılan bu törenin öğretici, eğitici amaçları var. O güne kadar avcılık, balıkçılık gibi yaşayışına sıkıca bağlı şeyleri öğrenmekle yetinmiş olan çocuğun bü­yükler arasına katılabilmesi için birtakım bilgiler edinmesi gerek. Gelenekler, kurallar, sır saklama, ön­derlere bağlılık gibi şeyler. Büyükler çocuğa karşı­larına alıp danslarla bütün bunları anlatıyor, dürüst, yararlı bir yaşayışa ulaşabilmesini sağlayacak öğüt­ler veriyorlar. Kimi topluluklarda işe korkutma, yıl­dırma da karışıyor. Çocuk önderlere bağlılıktan ayrıl­masın diye iyice korkutuluyor, eziliyor. Yerine, top­luluğuna göre, birkaç gün; birkaç ay, birkaç yıl sü­ren bu törenlerde çocuklar ille ayrı ayrı değil, toplu­ca da eğitilebiliyor. Avustralya yerlileri arasında ol­gunlaşma törenini on beş yirmi yıl sürdüren soylar da varmış.

Tibet ile Çin’de yakın zamanlara kadar çocuk­larda din korkusunu çoğaltmak, kötü yollara sapma­malarını sağlamak için “öğüt oyunları” düzen­lendiği söylenir.

Bu eğitim yolunun temelinde, Diyonisos ile Osiris mitlerinin en önemli öğesiyle sıkı sıkıya bağlı de­rin bir anlam, bir inanç yatırıyor: Ölüp sonra yeniden hayata gelmek  tıpkı güzde ölüp ilkyazda yemden doğan tabiat gibi. Olgunlaşma törenlerinde de erke­ğin doğabilmesi için çocuk öldürülüyor, ya da başka bir söyleyişle, delikanlının içindeki çocukluk eğilim­leri öldürülüyor.

Eski Yunan’daki Olempia yarışmalarının da bu törenlerin gelişmesiyle ortaya çıktığına inanılır.