Genel bir Tiyatro Tarihi’nin ilk sayfalarını karıştırırsanız, “Tiyatronun 3000 yılı” ya da “Tiyatronun 2500 yılı” gibi sözlerle karşılaşırsınız. Bu sözler Eski Yunan’dan, Judea’dan, Mısır’dan başlayıp günümüze kadar uzanan Tiyatro için, bildiğimiz Tiyatro için söylenmiş sözlerdir. Oysa Thespis’in,  Aes chylus’un arkasında iki bin yıllık yer yer yazılmış, on binlerce yıllık da yazılmamış bir tarih yatıyor. Tiyatro denince bugün aklımıza gelen sanat türünün nasıl başladığını, nerede başladığını aşağı yukarı biliyoruz. Azıcık daha geri gidersek, Eski Yunan’daki o yüce tiyatronun kaynakları olarak Mısır’la, Babil’le, Suriye ile, Kıbrıs’la, Trakya’yla, Anadolu’yla, Girit’le ilgili yarı masalımsı bilgilerimiz de var. Ama ondan öncesi? Karanlık, belirsiz, kesinlikleri olmayan, gene de çok ilgi çekici bir yol mitler, büyüler dünyası içinden tarih öncesi insanına doğru uzanıyor.

Fransa’nın güneyindeki bir mağara duvarında bulunan erkek geyik kılığına girmiş, maskeli büyücü resminin, en aşağı on bin yıl, belki de elli bin yıl önce çizilmiş olan o resmin karşısında durduğumuz zaman bile, tiyatronun başlangıcından çok uzaklarda olduğumuzu bilmeliyiz.

Tiyatro, oyun sanatı, dinden de eskidir. Gece ateşin çevresinde otururken, av hayvanlarını çoğaltmak, ya da ertesi gün çıkacakları avın iyi gitmesini sağlamak amacıyla bir çeşit büyük yapmayı düşünen, kalkıp avlanacak hayvanları taklit eden ilk insanın bu davranışıyla birlikte tiyatro da başlamış oluyor. Taklit yoluyla yapılan büyünün ardından, dansla, müzikle, maskelerle yapılan büyü, yağmur yağdırma, ürünü çoğaltma törenleri geliyor. Büyüme, olgunlaşma( topluluğun üyeliğine alınma törenlerineyse söz, konuşma gerekiyor. Atalar tanrılaşıyor, onlara dansla, türkülerle tapınılıyor. Tapınmak mitleri getiriyor. “Mitler oynanarak anılırsa, gösterilirse soy gelişir, topluluk yaşar” inancı yerleşiyor. Trajedi doğuyor, arkasından komedi, sonra da salt bir eğlence olarak oynanan tiyatro.

Sophocles’i, Shakespeare’i, İbsen’i, Brecht’i anlamak isteyenlerin ilkel büyüleri, maskeleri, yağmur yağdırma törenlerini bilmeleri şart mı? Çağdaş tiyatroyu anlamak için ilk insandan yola çıkmak kaçınılmaz bir şey mi? Değil belki.

Kimi düşünürler Batı Tiyatrosu’nun başlangıcı olarak Eski Yunan’ı, ya da Mısır’ı alıyorlar. Kimi de Tiyatro Tarihi’ni yalnızca Batı Tiyatrosu Tarihi gibi düşünmek istemediğinden, Çin, Japon, Hint tiyatrolarıyla başlıyor. Bu gibi kitaplarda ilkel insanlar üzerine söylenenler ya önsözlerde kalıyor ya da iki üç sayfalık, küçücük bölümlerde. Öte yandan, ilkel tiyatroya uzun bölümler ayıran düşünülerin gittikçe çoğaldığı da bir gerçek.