Türk Edebiyatının Dönemleri, Milli Edebiyat, Göktürk Edebiyatı
Edebiyat hangi milletten olursa olsun o milletin kendi dili ile oluşturduğu sanat eserlerinin bütününe verilen isimdir.
Dolayısıyla Türk Edebiyatı Türk dili ile oluşturulmuş eserler anlamında kullanılmaktadır
Türk edebiyat tarihi coğrafya, dil, din, ekonomi gibi unsurların etkisi ile üç ana döneme ayrılmış ve gelişme göstermiştir.
Bu Dönemler:
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı Gök Tanrı inancı ve dönemine özgü kültür, örf, adet ve gelenekler ile şekillenmiş bir milli edebiyattır.
Bu edebiyat kavimler göçü sonrası birçok tarihsel sebep yüzünden Türklerin Anadolu’ya geldiği 11. yüzyıla kadar sürmüştür.
Bu tarihe kadar İslamiyet Öncesi Türk edebiyatı iki ana kola ayrılmıştır.
1- SÖZLÜ EDEBİYAT:Bu edebiyat yazının olmadığı ya da yaygınlaşmadığı dönemlerde kulaktan kulağa aktarılarak yayılan edebi ürünleri kapsamaktadır. Sözlü edebiyat yazının bulunması ile son bulmamıştır. halen günümüzde dahi sözlü edebiyat ürünleri üretilmeye devam etmektedir.
Sözlü edebiyat dönemini nazım biçimleri şunlardır: Koşug, sav ( Atasözü), sagu ( Ağıt), destan.
Sözlü Edebiyat Dönemi'nin Özellikleri:
a- Şiirlerde yarım kafiye (uyak) kullanılır.
b- Dönemin Nazım birimi dörtlüktür ( Divan şiirinde: kıta)
c- Dil sadedir.
d- En çok doğa ve duygu şiirleri yazılmıştır.
e- Şiirler kısa ve akılda kalıcıdır.
f- Kafiyeye ve ses uyumuna önem verilir.
g- Şiirler hece ölçüsü ile yazılır.
h- Şiirlerin kafiye şeması: aaba ( abab) / cccb / dddb / eeeb ...
bu dönem şiirleri şairler (ozanlar) tarafından "kopuz" denen saz eşliğinde söylenirdi. Kopuz: Tambura / saz
2- YAZILI EDEBİYAT:Yazının yaygınlaşması ile gelişen Türk edebiyatıdır.
İslamiyet’ten önce Türkler arasında çeşitli yazılar kullanılmıştır ( Göktürk Yazısı - Uygur Yazısı ).
Bu dönemin en önemli edebiyat ürünü Göktürk Yazıtları'dır. Uygur Türkçesine ait metinlerde Maniheizm dinine ait birtakım dinsel öğretiler ve Uygurların yaşayışlarına dair yazılardan ibarettir.
Türk Dili İslamiyet’ten önce iki ana kola ayrılmıştır.
Bu kollar:
İlk defa Arap ve diğer Müslüman kavimler ile 10. yüz yılda tanışan Türkler büyük topluluklar halinde İslam dinini kabul etmiş Anadolu coğrafyasına yerleşmeye başlamıştır. Bu dönemde toplumsal hayatta büyük değişiklikler olmuştur. Hem coğrafyanın - ve bağlı unsurların- hem de din unsurunun değişmesi yepyeni bir kültür ve edebiyatın doğmasına vesile olmuştur.
Böylece Türk Dilinde iki lehçe doğmuştur:
1- DOĞU LEHÇESİ (HAKANİYE LEHÇESİ):Gök Tanrı inancına sahip Uygurların kullandığı dilin devamı niteliğindedir; sonraki yüzyıllarda Çağatay Türkçesi olarak adlandırılan bu dil, Doğu Türkistan, Maveraünnehir, Harzem, Altınordu bölgelerinde gelişmiştir. Türk Edebiyatının en eski ürünleri bu dönem Çağatay Türkçesine aittir (XI. ve XII. yüzyıllar).
2- BATI LEHÇESİ (OĞUZCA):Oğuzlar ve Göktürk'lerin kullandığı öz Türkçenin devamı niteliğindedir; Oğuz Türklerinin egemen olduğu Azerbaycan, İran, Irak, Anadolu, Rumeli, vb.de yayılmıştır.
Bu lehçe XIV. yüzyıldan bu yana iki kola ayrılmıştır:
a- Azeri lehçesi;
b- Türkiye lehçesi (Osmanlıca).
c- AZERİ LEHÇESİ: Bu lehçe; Azerbaycan, İran, Doğu Anadolu, Irak bölgele-rinde yayılmıştır.
d- TÜRKİYE LEHÇESİ (OSMANLICA): Bu lehçe, Osmanlı İmparatorluğumun egemen olduğu Anadolu, Rumeli, vb.de yayılmıştır.
İslamlıktan sonra Türk edebiyatı üç koldan yürümüştür:
1- KLASİK TÜRK EDEBİYATI:Divan edebiyatı, medreseden yetişme aydın kimselerin Arap ve Fars edebiyatlarını örnek tutarak meydana getirdikleri yazılı bir edebiyattır. Bu edebiyatta, ozanlar şiirlerini “divan” denen kitaplarda toplamışlardır.
Divan edebiyatı, XI. yüzyıldan XIX. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.
Divan edebiyatının başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:
a- Dil yabancı sözcüklerle ve yabancı dil kurallarıyla çok yüklüdür.
b- Arap nazmının ölçüsü olan aruz ölçeği kullanılmıştır.
c- Arap ve Fars edebiyatlarından alınan değişmez birtakım nazım biçimleri (kaside, gazel, mesnevi, rubai, vb.) kullanılmıştır.
d- Divan edebiyatının nazım birimi beyittir. Beyit, başlı başına bir bütün sayılır.
e- Düşünceleri anlatan cümleler mutlaka birer beyit içinde tamamlanır. Beyitler arasında konu birliği olması gerekli değildir. Eserlerin uzunluk ve kısalıkları beyit sayısıyla ölçülür.
f- Divan şiirinde, her ozan tarafından ortaklaşa kullanılan aşk, medhiye (övgü), hicviye (yergi), mersiye (ağıt), tasavvuf, vb. gibi birkaç tür ve konu işlenmiştir.
g- Düşünceler ve kavramlar her ozan tarafından ortaklaşa kullanılan birtakım kalıplaşmış mazmunlarla anlatılmıştır (“kaş” için yay, hilal vb., “kirpik” için ok, “ağız”ı için konca vb., “saç” için yılan, zincir vb. “boy” için selvi vb., “aşık” için bülbül, pervane vb...).
h- Bunların sonucu olarak, Divan şiiri, biçim ve öz bakımından belli kurallara uymak zorunda bulunan, hayatla ilgisi kop-muş, “kitabi”, “zihni”, soyut bir şiir olarak kalmıştır.
i- Divan edebiyatında nesir yazıları da tarih, tezkire, seyahatname (gezi yazısı), münşeat (mektuplar), ahlaki ve felsefi yazılar, hikayeler, vb. olmak üzere sadece birkaç tür üzerinde yazılmıştır.
j- Divan nesri “sade nesir”, “süslü nesir” ve “orta nesir” olmak üzere üç koldan yürümüştür. Halk için yazılan eserlerle bazı tarih kitapları, halkın konuşma dilini temel alan sade nesirle; aydın kimseler için yazılan eserlerin çoğu yabancı sözcük ve yabancı dil kurallarıyla yüklü olan süslü nesirle; hem aydınlara hem de halka seslenen pek çok yazı ve eserler (ahlak ve siyaset yazıları, fetvalar, dinsel eserler, çoğu tarih ve coğrafya kitapları, seyahatname ve sefaretnameler vb.) ikisi ortası bir yol alan orta nesirle yazılmıştır.
Divan şiirinin en önemli ozanları şunlardır:
Hakaniye lehçesi: XI. yy.: Yusuf Has- Hacib (eseri: Kutadgu Bilig).
Çağatayca: XV. yy.: Ali Şir Nevai; XVI. yy. (Babur Şah.)
Azeri lehçesi: XVI. yy.: Fuzuli.
Türkiye lehçesi: XV. yy.: Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati, Süleyman Çelebi, (eseri: Mevlid) vb.; XV. yy.: Hayali, Baki, Nev’i, Bağdatlı Ruhi, vb.; XVII. yy.: Nefi, Şeyhü-lislam Yahya, Naili, Nabi, vb.: XVIII. yy.: Nedim, Şeyh Galip, Ragıp Paşa, vb.
Divan nesrinin en önemli yazarları şunlardır:
Türkiye lehçesi: XV. yy.: (sade nesir) Nasihatname: Mercimek Ahmet (eseri: Kaabusname)\ Tarih: Neşri, Aşık Paşaza- de; (süslü nesir) Sinan Paşa (eseri: Tazar- runame); XVI. yy.: Tarih; Selaniki Mustafa, Ali, vb; Tezkire: Sehi Bey, Lutfı Aşık Çelebi, vb.; XVII. yy.: Seyahatname: Evliya Çelebi; Bilim:. Katip Çelebi; Tarih: Pe- çevi İbrahim, Naima, vb.; Siyasal yazı: Koçi Bey; (süslü nesir) Nergisi, Veysi; XVIII. yy.: Tarih: Silahdar Mehmet Ağa, Raşit, vb.; Sefaretname: Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Ahmet Resmi Efendi, vb.; XIX. yy.: Sözlük: Mütercim Asrm (eserleri: Burhan- ı kaatı’, Kaamus).
2- HALK EDEBİYATI:Halk edebiyatı, halk arasında gelişen ve İslamlıktan önceki Türk edebiyatı geleneklerini sürdüren sözlü bir edebiyattır.
Halk edebiyatı iki koldan yürümüştür:
a- Ortak Halk Edebiyatı;
b- Sanatçısı Belli Halk Edebiyatı.
1- Ortak Halk Edebiyatı:Bu, kimin tarafından söylendiği bilinmeyen, halkın ortak malı bir edebiyattır. Başlıca verimleri mani, türkii, destan, masal, halk hikayesi, karagöz, ortaoyunu, atasözü, bilmece, vb.dir.
Ortak Halk Edebiyatı, folklor biliminin konusu içine girer.
2- Sanatçısı Belli Halk Edebiyatı:Bu, kimin tarafından söylendiği bilinen bir edebiyattır. İki koldan yürümüştür:
a- Aşık Edebiyatı;
b- Halk Tasavvuf Edebiyatı.
1- Aşık Edebiyatı: Din-dışı konulan işleyen ve aşık denen saz ozanları tarafından söylenen edebiyattır. Kasabalarda, şehirlerde ve yeniçeri ocaklarında gelişmiştir.
2- Halk Tasavvuf Edebiyatı:Tasavvuf konularını işleyen bir edebiyattır. Tekkelerde gelişmiştir. (Halk edebiyatının bu konuları, ilerde, Tekke edebiyatı bölümünde ele alınacaktır).
Halk edebiyatının başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:
a- Dil, halk arasında kullanılan konuşma dilidir. İslam uygarlığının etkisiyle, konuşma diline birtakım yabancı sözcükler girdiği için, halk şiirine de, özellikle XVI. yüzyıldan sonra, birtakım yabancı sözcükler ve yabancı dil kuralları girmiştir.
b- Halk edebiyatında şiir, musikiden ayrılmamıştır. Bu edebiyatta şiir, saz şairi (ozanı) ya da aşık denen ozanlar tarafından, bağlama adı verilen bir sazla söylenir.
c- Halk şiirinin nazım ölçüsü hece ölçeğidir.
d- Halk şiirinin kendine özgü birtakım nazım biçimleri vardır. Bunların başlıca! a- rı mani, koşma, semai, türkü, vb.dir.
e- Halk edebiyatının nazım birimi dörtlük tür; yani düşünceler dörder dizelik bentler içinde anlatılır. (Saz ozanları, şiirin içindeki dörtlüklerin bir tanesine hane, hepsine birden katar derler).
f- Halk şiirinde çoklukla yarım ayak kullanılır.
g- Halk edebiyatında konulara göre ad alan şiir türlerinin başlıcaları şunlardır: Güzelleme, taşlama, koçaklama, ağıt, şathiye, İlahi, nefes, vb.
h- Halk edebiyatında da, Divan edebi-yatında olduğu gibi, birtakım kalıplaşmış mazmunlar (“boy” için selvi, “diş” için inci vb.), kalıplaşmış konular ve söylemiş bi-çimleri kullanılmaktadır. Ne var ki, halk ozanı zaman zaman bu kalıpların dışına çıkmakta; doğayı, insanı ve toplum olaylarını kendi görüş açısından ele alabilmektedir.
Ortak Halk Edebiyatı’nın yazıya geçirilmiş önemli ürünleri şunlardır:
Kitab-ı Dede Korkut (Destansal nitelikte olan Dede Korkut hikayeleri, halk ağzında derlenerek yazıya geçirilmiştir).
Geçmiş yüzyıllarda oluştuğu ve ağızdan ağıza geçerek geldiği anlaşılan bazı halk hikayeleri (Kerem ile Aslı, vb.) ile bazı halk oyunları (Karagöz, Ortaoyunu) ilk kez bu yüzyılda yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
3- TEKKE EDEBİYATI:Tekke edebiyatı, tasavvufla ilgili konuları işleyen bir edebiyattır. Tekkelerde, derviş-ozanlar ta-rafından yaratıldığı için Tekke edebiyatı diye anıldığı gibi; tasavvuf konusunu işlemesi bakımından, Tasavvuf edebiyatı diye de anılır.
(Tasavvuf Tanrı’nın niteliğini ve evrenin oluşunu inceleyen din felsefesidir. Bu felsefe sistemine Vahdet-i vücut [tek varlık] ya da Vücudiyye adı da verilir. Bu felsefeye göre, evren tek bir varlıktan ibarettir, bu tek varlık da Tanrı’dır. Tanrı, kendi güzelliğini görmek için —bir aynaya yansır gibi— “adem”e [yokluğa] yansımış; böylece, yokluğun içinde evren biçiminde görünmüştür. Bu alemde görülen her şey, Varlık’ın yokluk aynasındaki hayalinden ibarettir. Öyleyse insan da Tanrı’nın bir hayalidir. İnsan “nefsine egemen olarak”, yani “benliğini öldürerek” kendindeki yokluk öğesinden kurtulup Tanrı’ya ulaşabilir. Vicdanında Hakkı [Tanrı’yı] bulan kimse “Enel-Hak” [ben Tanrıyım] der. Böyle kimselere, aydınlar arasında “insan- ı kamil”, halk arasında “ermiş” denir. Kendini Tanrı’nın varlığına karışmış hisseden “ermiş” insana göre evrende artık “ikilik” yoktur, her şey “bir”dir.)
Tasavvuf felsefesinde, görüş ayrılıkları dolayısıyla birtakım kollar meydana gelmiş, bunlara tarikat adı verilmiştir. Ayrı ayrı tarikatlara bağlı kişiler, ayrı ayrı tekkeler kurmuşlardır. Her tarikatın kendine özgü birtakım ayinleri (dinsel törenleri), yöntemleri, düzenleri vardır. Tasavvuf şiiri de, tarikat kişilerinin görüşlerine ve bağlı bulundukları toplumsal sınıflara göre dil ve biçim bakımından ayrılıklar göstermiştir. Sözgelimi, geniş halk topluluklarına seslenen Bektaşi, Alevi, vb. tekkelerinde dil ve biçim bakımından halk şiiri yolunda tasavvuf şiiri söylenmiş; aydın kişilere seslenen Mevlevi, vb. tekkelerinde ise dil ve biçim bakımından Divan şiiri yolunda tasavvuf şiiri yazılmıştır. Bundan dolayı, Tasavvuf edebiyatı iki kola ayrılmıştır:
a- Halk Tasavvuf Edebiyatı;
b- Divan Tasavvuf Edebiyatı.
Tasavvuf edebiyatının en önemli ozanları şunlardır:
Hakaniye Lehçesi: XII. yy.: (Halk tas. ed.) Ahmet Yesevi [eseri: Divan-ı Hikmet], Oğuzca: XIII. yy.: (Halk tas. ed.) Yunus Emre; (Divan tas. es.) Sultan Veled.
Azeri Lehçesi:XIV. yy.: (Divan tas. ed.) Seyyid Nesimi; XVI. yy.: (Halk tas. ed.) Hatayı.
Türkiye Lehçesi: XIV. yy.: (Divan tas. ed.) Aşık Paşa; XV. yy.: (Halk tas. ed.) Kaygusuz Abdal, Eşrefoğlu Rumi; XVI. yy.: (Halk tas. ed.) Pir Sultan Abdal, vb.
Tanzimat-ı Hayriyye (ya da sadece Tanzimat), bu programın yürürlüğe geçirildiği döneme de Tanzimat Dönemi denir.
Toplum hayatındaki değişiklikler bir süre sonra edebiyat üzerinde de etkisini göstermiş; Batı kültürüyle yetişen yeni kuşaklar, eski edebiyatın hayatı anlatmaya el-verişsiz olduğunu görerek, Batı edebiyatı yolunda yeni bir edebiyat çığın açmışlardır.
Batı uygarlığı çevresindeki Türk edebiyatı başlıca üç döneme ayrılır:
a- Tanzimat Edebiyatı;
b- Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun Edebiyatı);
c- XX. Yüzyıl Edebiyatı.
1- TANZİMAT EDEBİYATI:Tanzimat edebiyatı, Tanzimat Dönemi'nde Batı edebiyatı örnek tutularak meydana getirilen edebiyattır.
Tanzimat edebiyatı 1860’tan 1895’e kadar sürmüştür.
Tanzimat edebiyatının başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:
a- Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup, vb. gibi edebiyat türleri Batı anlayışına göre yenileştirilmiş; ayrıca, Divan edebiyatında hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman, hikaye, anı, eleştiri, vb. gibi yeni edebiyat türleri getirilmiştir.
b- Fransız devrimci yazarlarının etkisiyle, zulüm, haksızlık, gerilik, vb. gibi kavramlar düşünce ve sanat yazılarında kullanılmaya başlanmıştır.
c- Fransız edebiyatında görülen Klasisizm, Romantizm, Realizm, Natüralizm akımlarının etkileri görülmüştür.
d- Dilin sadeleştirilmesi düşünülmüşse de, eski alışkanlıklardan büsbütün kurtulma olanağı bulunamamış; yabancı sözcük ve dil kurallarıyla yüklü dil yine sürmüştür. (Tiyatro, anı, mektup, halka seslenen bazı romanlar vb. de sade dil epey başarıyla kullanılmıştır).
e- Tanzimat edebiyatında en önemli yenilik, nesirde, anlatımın kuruluşunda görülmüştür. Bu edebiyatta söz hüneri göstermek değil, birtakım düşünceleri halka yaymak amacı güdüldüğünden, “seci”ler (nesirde ayak) atılmış, asıl düşünce ile ilgisi bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemiş, düşünceler sayfalarca süren uzun cümleler yerine kısa cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır.
Şiirde:
a- Aruz ölçeğinin kullanılışı sürmüş;
b- Şiirin konusu genişletilmiş; günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünce şiir konusu olarak seçilmiş;
c- İlk zamanlarda yeni düşünceler eski nazım biçimleri içinde söylenmiş; sonraları eski biçimler büsbütün atılarak yeni biçimler kullanılmaya başlanmış;
d- Beyitlerin başlı başına birer bütün olması anlayışı bırakılmış; şiirin bütün dizeleri arasında bir anlam bağı bulunmasına. Divan şiirinde “parça güzelliği” anlayışı yerine şiirin baştan sona kadar belli bir düşünce çevresinde gelişmesine; yani, “konu birliği”ne ve “bütün güzelliği”ne önem verilmiştir.
Hikaye ve romanda:
a- Vakalar çoklukla günlük hayattan ya da tarihten alınmıştır; vakaların olmuş ya da olabilir izlenimi bırakması gerektiği konusunda bütün Tanzimat romancıları birleşmiştir.
b- İlk zamanlarda Romantizm, daha sonraları Realizm ve Natüralizm etkileri görülmüştür.
Tiyatroda:
a- Sahneye çoklukla aile, gelenek, görenek, vatan, vb. gibi toplum sorunları çıkarılmış:
b- Komedyalarda Klasisizm, dramlarda Romantizm akımlarının etkisi görülmüştür.
Tanzimat edebiyatı sanatçılarının başlıcaları şunlardır:
Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ahmet Vefik Paşa, Recai-zade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşa-zade Sezai, vb.
2- EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI): Edebiyat-ı Cedide,
Edebiyat-ı Cedide, 1896’dan 1901’e kadar sürmüştür.
Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:
a- Divan edebiyatı gelenekleri kökün-den yıkılmış:
b- Çağdaş Fransız edebiyatı örnek tutulmuş;
c- Toplumsal temalara dokunmak; vatan, hürriyet, istiklal, ihtilal, inkılap, vb. gibi sözcük ve kavramları kullanmak yasak olduğu için, çoklukla aşk, acıma, vb. gibi bireysel duygular işlenmiş;
d- Yabancı sözcük ve dil kurallarıyla yüklü bir dil kullanılmıştır.
Nazım’da:
a- Aruz ölçeği kullanılmış;
b- Fransız şiirinde görülen nazım biçimleri (sone, tarza-rima, özgür müstezat, vb.) benimsenmiş:
c- Cümlelerin beyit sonlarında bitmesi kuralı kesinlikle kırılmış, anlamın dizeden dizeye geçerek sürüp gitmesi sağlanmış; cümleler dize ortasında da bitirilmiş: çç. Kimi ozanlarca nazım nesre yaklaştırılmış;
d- Sözcüklerin söylenişlerinin bozulmamasına (ölçek zorlaması yüzünden imale ve zihaf gibi kusurlardan kurtulmaya) çaba gösterilmiştir.
Hikaye ve romanda:
a- Teknik kuvvetlenmiş;
b- Fransız realist ve natüralist yazarlarının eserleri örnek tutulmuş;
c- Vakalar çoğu zaman İstanbul’da geçirilmiştir (II. Abdülhamit döneminde yurt içinde dahi gezi özgürlüğü olmadığı için, yazarlar İstanbul dışındaki yerleri tanımıyorlardı).
Edebiyat-ı Cedide sanatçılarının en önemlileri şunlardır:
Şiir alanında:Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, vb.
Nesir (hikaye, roman, anı, makale, vb.) alanında: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, vb.
3- EDEBİYAT-I CEDİDE DIŞINDA KALAN SANATÇILAR:
Bu dönemde ayrı bir sanat anlayışı yüzünden, Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılmayan sanatçıların en önemlileri şunlardır:
Hikaye ve roman alanında:Hüseyin Rahmi Gürpınar, vb.
Fıkra ve anı alanında:Ahmet Rasim, vb.
“Sanat sanat içindir” anlayışıyla hareket ederek yalnız aydın kimselere seslenen Edebiyat-ı Cedide sanatçılarına karşılık, bunlar, “halk için sanat” görüşünü benimsemişler, geniş halk topluluklarına seslenmişlerdir.
4- XX. YÜZYIL EDEBİYATI:XX. yüz-yılda Türkiye’de üç edebiyat hareketi görülür:
a- Fecr-i Ati:
b- Milli Edebiyat;
c- Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı.
1- FECR-İ ATİ:“Fecr-i Ati”, İkinci Meşrutiyet ilan edildikten (1908) kısa bir süre sonra Servet-i Fünun dergisi çevre-sinde toplanan genç kuşağın oluşturduğu bir edebiyat topluluğudur (1909). Ne var ki, bu hareket, gerek dil, gerek sanat anlayışı bakımından Edebiyat-ı Cedide geleneğini bütün özellikleriyle sürdürmekten ileriye gidememiş; birkaç yıl sonra dağılan topluluğun önde gelen sanatçıları (Yakup Kadri, Refik Halit, Ahmet Haşim, Fuat Köprülü) “Milli Edebiyat” hareketi içinde yerlerini almışlardır.
2- MİLLİ EDEBİYAT:İkinci Meşrutiyet (1908)’ten sonra memlekette başlayan ve o dönemde “Türkçülük” adı verilen ulusçuluk hareketi, “edebiyatta ulusal kaynaklara dönme” düşüncesinin doğma-sına yol açmıştır. “Ulusal kaynaklara dön-me” sözü, dilde sadeleşme, aruz ölçeği yerine hece ölçeğini kullanma, yerli hayatı yansıtma anlamında kullanılmış; bunları gerçekleştirmeyi ülkü edinen edebiyat hareketine Milli Edebiyat adı verilmiştir.
a- Dilde sadeleşme hareketi, 1911’de Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergi-sinde ‘Yeni Lisan” adıyla ileri sürdürülmüştür. Derginin kurucusu üç yazar (Ömer Seyfettin, Ali Canip, Ziya Gökalp), “ulusal edebiyatın ulusal dilden doğacağını (Ömer Seyfettin), bunun için de, konuşma dilinin yazı dili haline getirilmesi gerektiği görüşünü savunmuşlardır. Bu hareket kısa zamanda tutunmuş ve XX. Yüzyıl Edebiyatı’nm ayırıcı niteliği olmuştur.
b- Aruz ölçeği yerine hece ölçeğinin kullanılışı yaygınlaşmıştır. (Aynı dönemde aruz ölçeğinin kullanımı da bir yandan süregelmiş; aruz Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi üç kuvvetli sanatçının elinde varabileceği gelişmenin en yüksek noktasına erişmiştir).
c- Ulusal kaynaklara dönme düşünce-sinin etkisiyle, halk edebiyatı nazım biçimleri (özellikle “koşma” biçimi) gittikçe daha çok kullanılmaya başlanmıştır.
d- Yerli hayatı yansıtma davası ise, yalnız birkaç ozan (Mehmet Emin, Mehmet Akif, vb.) ve daha çok hikaye ve roman yazarları tarafından benimsenmiştir. Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide hikaye ve romanlarında vakaların İstanbul sınırları içinde kapalı durmasına karşılık, bu dö-nemden, hikaye ve roman yurdun her kö-şesine açık tutulmuş, köy ve taşra hayatını anlatan başarılı ilk örnekler (Refik Halit: Memleket Hikayeleri, Reşat Nuri: Çalıkuşu, vb.) verilmiş, her tabakadan halkın yaşayışı ele alınmıştır.
Bu dönemin başlıca yazar ve sanatçıları şunlardır:
Bilim alanında:Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, vb.
Şiir alanında:(Aruzla yazanlar) Mehmet Akif Ersoy, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı; (Hece ölçeği ile yazanlar) Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Faruk Nafiz Çamlıbel, vb.
Nesir (hikaye, roman, oyun, gezi yazısı vb.) alanında:Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay, Reşat Nuri Güntekin, M.Ş.E. (Memduh Şevket Esendal), Abdülhak Şinasi Hisar, Peyami Safa, vb.
(Not:Bu dönem sanatçıları, Cumhuriyet Dönemi'nde de çalışmalarını sürdürdükleri için, iki dönemi kesin bir çizgiyle ayırma olanağı yoktur; Meşrutiyet Dönemi'nde yazı hayatına başlayıp adını duyurmuş olanlar, o dönemin sanatçısı sayılmıştır.)
3- CUMHURİYET DÖNEMİ EDEBİYATI:Cumhuriyet Dönemi edebiyatını “İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki dönem” (1923-1938) ve “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönem” (1939-) diye ikiye ayırabiliriz.
a- Meşrutiyet Dönemi'nde yazı dilinin sadeleştirilmesi için girişilen dil reformu (konuşma dilinin yazı dili olması), Cumhuriyet Dönemi'nde amacına ulaşmış; bir süre sonra dilin özleşmesi yolunda atılan yeni bir adımla dil devrimi başlatılmış (1932); bu yeni atılım da, Atatürk devrimlerine bağlı sanat ve düşünce adamlarının çabalarıyla başarıya ulaşmıştır.
b- Cumhuriyet Dönemi'nde kültür kurumlarının çoğalışı (okul, basın, halkevi, köy enstitüleri, klasiklerin çevirisi) ve okulların parasız oluşu, toplumun her katından insanların yetişme ve sanata atılma olanağını hazırlamış; böylece, çeşitli toplum katlarından gelen sanatçılar, yakından tanıdıkları çevreleri (köy, kasaba, kenar mahalle, gecekondu, vb.) ve o çevrelerin insanlarını anlatmaya başlamışlardır. Aşırı Batı taklitçiliği tavsayarak, kendi duygu, görgü ve hayat koşullarını yansıtan yerli edebiyat, önemli bir gelişme göstermiştir. Özellikle Cumhuriyet’in ikinci döneminde gelişen bu halka dönük, toplumsal edebiyatın doğmasında Atatürk devrinin halkçı, ulusçu, devrimci eğitiminin büyük payı vardır.
c- Cumhuriyet Dönemi'nde özellikle şiir alanında büyük değişiklikler olmuştur.
1- Aruz ölçeği büsbütün bırakılmış;
2- Hece ölçeği aruz kadar ahenk veren bir nazım aleti haline getirilmiş;
3- Yeni bir şiir estetiğiyle ortaya çıkan (1928) ve her türlü biçim kalıplarını kıran “serbest (özgür) nazım”, Türk şiirini temelinden etkilemiş; bu yeni hareketi genç ozanların benimsemesi üzerine, hece ölçeği, Cumhuriyet edebiyatının ikinci döneminde yerini özgün nazım’a bırakmıştır.
4- Cumhuriyet Dönemi edebiyatının ikinci döneminde, şiirde anlamı, açıklığı, yapmacıksız yalın söyleyişi öne alan Garip (1941) hareketi; ona tepki olarak doğan ve soyutluğu, kapalılığı, alışılmadık mecazlarla kurulu söyleyişi öne alan “İkinci Yeni” (1950) hareketi birbirini izlemiştir.
5- Hikaye ve roman alanında, gözleme dayanan Realizm, Natüralizm, Toplumcu Gerçekçilik (Sabahattin Ali, Orhan Kemal, vb.), Egzistansiyalizm gibi akımlar; yine gözlemden yararlanmakla birlikte, izlenimleri öne alan (Sait Faik, Nezihe Meriç, vb.) davranışlar; kimi zaman alabildiğine sert ve acı, kimi zaman mizah (Aziz Nesin), ironi ve humor (Haldun Taner) yoluyla anlatımlar, Cumhuriyet Dönemi edebiyatımıza zengin bir çeşitlilik kazandırmıştır.
6- İkinci dönemde tiyatro edebiyatı önemli bir gelişme göstermiştir.
7- Daha önceki dönemlerde “musahabe, sohbet”, vb. adlarıyla bir yan çalışma olarak ele alman deneme türü de, Cumhuriyet Dönemi'nde üzerinde önemle durulan belli başlı türlerden biri olmuş, gelişip yaygınlaşmıştır.
Cumhuriyet Dönemi edebiyatının başlıca sanatçıları şunlardır:
Şiir alanında:(Hece ölçeği ile yazanlar) Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakürek, Ziya Osman Saba, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, vb.; (Özgür nazımla yazanlar) Nazım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Attila İlhan, Salah Birsel, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, vb.
Hikaye ve roman alanında:Sabahattin Ali, Sait Faik, Aziz Nesin, Kemal Ta- hir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Haldun Taner, Oktay Akbal, Nezihe Meriç, Fakir Baykurt, Abbas Sayar, Füruzan, Sevgi Soysal, Selim İleri, vb.
Tiyatro alanında:Vedat Nedim Tör, Turgut Özakman, Güngör Dilmen, Sermet Çağan, vb.
Deneme alanında: Nurullah Ataç, Su- ut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, vb.
İnceleme, eleştiri alanında:Mustafa Nihat Özön, Pertev Naili Boratav, Cevdet Kudret, Rauf Mutluay, Metin And, vb.
Kaynak: Örneklerle Edebiyat Bilgileri 1