Türk Edebiyatında Milliyetçilik ve Milli Edebiyat Hareketi

Edebiyatımızda Tanzimat devri ile başlayan edebi eserlerde sade dil ile sosyal meselelere yer verme ve halka yönelme anlayışı İkinci Abdülhamit döneminin baskıcı(istibdat) yönetimi nedeni ile Servet-i Fünun devrinde sekteye uğramıştı. 1908’de ikinci meşrutiyetin ilanı ve II. Abdüllhamit’in tahttan indirilmesi ile Türk aydınları düşünce hürriyetine kavuşmuş ve halka ulaşma eğilimi yeniden bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır. Geniş bir coğrafyada birçok farkı kavmin birlikte yaşadığı Osmanlı devletinde olumsuz gidişatı düzeltebilecek, devleti yıkılmaktan kurtaracak ve farklı milletleri bir arada tutacak siyasi düşüncenin ne olabileceği meselesi yoğun olarak tartışılmaya başlamıştır. Daha Tanzimat devrinde yenileşme hareketleri ile başlayan siyasi birliğin sağlanması meselesi “Osmanlıcılık” gibi çeşitli düşünce akımlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu düşünce akımlarının bazıları şunlardır:

Milli Edebiyata Yön Veren Düşünce (Fikir) Akımları

Osmanlıcılık:Siyasi düşünce tarihimizde 19. Asırda ortaya çıkan ilk fikir akımı Osmanlıcılıktır. Bu devirde Osmanlı coğrafyasında yaşayan azınlıkların isyan çıkarmasını önlemek, bu farklı milletleri bir arada tutmak, devlete bağlılıklarını sağlamak amacı Osmanlıcılık fikri siyasi ve edebi çevrelerce yoğun olarak işlenmiştir. Namık Kemal hürriyet ve vatan kavramlarını hem fikri hem edebi eserlerinde işlemesi de bu Osmanlıcılık düşüncesinin bir sonucudur. Fakat 1912-1913 Balkan Savaşı, Osmanlıcılık fikrinin devleti yıkılmaktan kurtarmayacağını, devlet içerisindeki farklı kavimlerce benimsenmediğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Böylelikle siyasi ve edebi çevrelerce Osmanlıcılık fikrine rağbet iyice azalmıştır.

İslamcılık: Fransız İhtilalinin ortaya çıkardığı milliyetçilik düşüncesi Osmanlı gibi çok uluslu devletlerde yıkıcı etkilere sebep olmuştur. Osmanlıcılık fikrinin tutmamasının en önemli sebeplerinden biri de budur. Bu düşünce Balkan Savaşında Hıristiyan azınlıkların devletten kopmasına engel olamamıştır. Devlet içindeki Müslüman azınlıkların da devletten kopma tehlikesi ortaya çıkınca yeni bir fikir akımı olarak İslamcılık düşüncesi ortaya atılmıştır. İslamcılık düşüncesinde Osmanlı devleti içinde yaşayan farklı kavimlerin Müslümanlık ve din kardeşliği düşüncesi ile bir arada tutulması savunulur. II. Abdülhamit tarafından bizzat desteklenen bu düşünce akımı da devlet içindeki Müslüman azınlıkların İngiliz kışkırtmaları ile devletten ayrılmak istemesi, halifeliğin gücünü yitirmesi nedeni ile tez zamanda unutulmuştur. Mehmet Akif Ersoy bu düşüncenin edebiyatımızda önemli bir savunucusudur.

Batıcılık: Esasında Batıcılık daha 18-19. yüzyıllarda ortaya çıkın ve özellikle siyasi çevrelerce desteklenen bir fikir akımıdır. Tanzimat devrinde yoğun bir şekilde savunulmuş; fakat sistemli bir Batılılaşmaya gidilemediği ve o dönemde Batı kültürünün birdenbire ve bilinçsizce halka tanıtılması nedeniyle pek rağbet görmemiştir. Hatta devlet tarafından bu düşünce sınırlandırılmış; sadece bilim ve teknik yönlerden Batılılaşmanın gerekliliği telkin edilmiştir. Servet-i Fünun Dönemi'nde Tevfik Fikret her yönden Batılılaşmamız gerektiğini savunmuştur. I. Dünya savaşı devletin, sanatçıların ve halkın Batı dünyasına bakışını değiştirmiş; dolayısıyla Batıcılık, Milli Edebiyat Dönemi'nde en az rağbet gören fikir akımı olmuştur.

Türkçülük: Milli Edebiyat Dönemi'nin edebi altyapısını oluşturan fikir akımı Türkçülüktür. Diğer fikir akımları siyasi çevrelerce desteklenmiş ve sonrasında edebi çevrelerce işlenmiştir. Türkçülük düşüncesi ise önce edebi çevrelerce işlenip savunulmuş daha sonra siyasi çevrelerce benimsenmiştir. Daha Tanzimat devrinde Türk dil ve tarih araştırmaları ile başlayan Türkçülük hareketi 1. Dünya ve Kurtuluş savaşı yıllarında büyük rağbet görmüştür. (Örn: Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki)

Özellikle II. Meşrutiyetin ilanından sonra Türkçülük düşüncesi çeşitli dernekler ve yayın organları aracılığı ile teşkilatlanmaya başlamıştır. Bu dernek ve dergilerden bazıları şunlardır:

-            Türk Derneği (1908 )

-            Türk Yurdu (1911 - Mehmet Emin Yurdakul)

-            Genç Kalemler(1911)

-            Türk Ocağı(1912)

-            Halka Doğru (1913 - Dergi)

Öteden beri bir fikir olarak savunulan Türkçülük, milli mücadele yıllarında birlik, beraberliğin sağlanmasında çok etkili olmuştur.

Milli Edebiyat Devri

Milli Edebiyatın ortaya çıkıp yayıldığı dönemde tarihimizde 1. Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı gibi büyük olaylar yaşanmıştır. Bu olayların dönemin sanatçıları üzerinde derin etkileri olmuştur. Sanatçılar milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde yaşanan sosyal toplumsal olaylara kayıtsız kalamamışlardır. Yaşadıkları, gözlemledikleri, duydukları olayları edebi eserlerinde realist bir anlayışlar işlemişler; milli birlik, vatanseverlik, Türklük gibi kavramların yüceltildiği şiirler yazmışlardır.

1917 yılına kadar Milli Edebiyat hareketi, düşünce alt yapısını iyice şekillendirmiş ve bu tarihten sonra sanat görüşlerini yansıttıkları eserler yazmışlardır.

Milli Edebiyat Dönemi'nde Nayilik, Nev Yunanilik gibi farklı edebi hareketler de ortaya çıkmıştır. Nayiler dilde sadeleşmeyi, edebiyatımızın temellerinin kendi kültürümüz olması gerektiğini savunmuşlar, tarimizden Yunus Emre ve Mevlana’yı örnek almşılardır.

Nev Yunanilik düşüncesinde ise yeni edebiyat oluştururken Batı edebiyatında olduğu gibi eski Yunan ve Latin kültürünü ve sanatını örnek almamız gerektiğini savunmuşlardır.(Yahya Kemal)

Genç Kalemler Dergisi ve Yeni Lisan Makalesi (1911)

Milliyetçilik, Türkçülük düşüncesinin en önemli yayın organı Genç Kalemler dergisidir. Bu dergi 1911yılında Selanik’te çıkmaya başlamıştır. Önceleri Hüsün ve Şiir adı altında I. Cilt toplam 8 sayı çıkan dergi, Yazı işleri müdürlüğüne, Servet-i Fünun devrinden tanıdığımız Ali Canip Yöntem’in geçmesi ile II. Cildin 1. Sayısında (9. Sayı) Genç Kalemler adı altında yayınlanmıştır. Dergide Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu, Rasim Haşmet, Aka Gündüz, Ziya Gökalp gibi önemli yazarlar yazılar yayınlamıştır. Milli Edebiyat tabiri ilk defa bu dergide kullanılmıştır.

Genç Kalemler dergisinde 1911 yılında Ömer Seyfettin imzası ile yayınlanan “Yeni Lisan makalesi hem edebiyat hem dil tarihimiz açısında çok büyük öneme sahiptir. Bu makalede yazarlarımız, kısaca, amaçlarının “yazı dili ile konuşma dili arasındaki farkı ortadan kaldırmak” olduğunu belirtmişlerdir. Ve amaçlarını şu şekilde sıralamışlardır:

1-        Dilde kullanılan Arapça ve Farsça tamlamalar kaldırılmalıdır. ( Dikkat: Türkçe karşılığı bulunmayan Arapça ve Farsça kelimelerin kullanılmasına karşı çıkmamışlardır.)

2-        Arapça ve Farsça kelimeler asıllarına göre değil Türkçede kullanışlarına göre değerlendirilmelidir.(Bknz: “abes – muktebes tartışması”)

3-        Arapça ya da Farsça Her kelime söylendiği gibi yazılmalıdır.

4-        Diğer Türk lehçelerinden kelime alınmamalıdır.

5-        Konuşmada ve yazmada İstanbul ağzı örnek alınmalıdır.

İşte yazarlarımız Yeni Lisan makalesinde dil ile ilgili görüşlerini bu şekilde dile getirmişlerdir. (Not:Makalenin yayınlandığı tarih olan 1911, aynı zamanda dil tarihimizde Türkiye Türkçesinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.)

Arapça, Farsça ve özellikle son dönemde Fransızca kelimeler nedeni ile anlaşılmaz bir dile dönüşen Türkçenin bu dil ve edebiyatların birer taklidi olmadığını artık kendilerine özgü saf Türkçe ile özgün eserler yazılması gerektiğini savunmuşlardır. Roman, hikaye, tiyatro gibi edebi eserlerde halkın anlayacağı sade bir dil kullanmayı hedeflemişlerdir.

Milli Edebiyatçılarının eserlerinde sade bir dil kullanmaları, Arapça – Farsça kelime ve tamlamaları kullanmak istememeleri Mehmet Rauf Hüseyin Cahit, Halit Ziya, Yakup Kadri gibi bazı Fecr-i Ati ve Servet-i Fünun yazarlarınca eleştirilmiştir. Bu yazarlar böyle bir dilin sanat ve edebiyat dili olamayacağını anca bilim dili olabileceğini dile getirmişlerdir.

1912 Balkan Savaşı sonucunda o dönemde Selanik’te çıkan dergi kapatıldı. Yazarlar İstanbul’a gelerek Türk Yurdu gibi dergilerde yazılar yazmaya devam ettiler. Fecr-i Ati ve Servet-i Fünun yazarlarından bazılarının da Milli Edebiyat hareketine katılması ile etkisi ve gücü iyice arttı. Milli Edebiyat hareketine, onun sanat ve dil anlayışına karşı çıkan yazarların olmasına rağmen bu edebi hareket Cumhuriyetten önce dilde ve sanatta hedeflerine ulaşmıştır.