Cümleler
SÖZDİZİMİ
Rabia, zerzevat sepetini sallıya sallaya sabahleyin Sinekli Bakkal sokağına saptı. Bir solukta sokağın ortasına vardı, dükkanın karşısına dikildi.
Halide Edip Adıvar
“Rabia, zerzevat sepetini sallıya sallaya sabahleyin Sinekli Bakkal sokağına saptı.” dediğimiz zaman etraflı bir şekilde bir iş bildirmiş oluruz.
Cümle:
Bir oluş, bir hüküm bildiren söz dizisine cümle denir.
Cümlenin öğeleri:
Birinci cümleyi tetkik edecek olursak görürüz ki: anlatılmak istenen esas fikir : Rabianm sokağa saptığıdır. Bunu “Rabia, sokağa saptı” şeklinde de etraflı olmamakla beraber, anlatabiliriz. Demek ki cümle içinde esas öğelerle bu öğelerin anlamlarını tamamlamaya yarayan yardımcı öğeler vardır.
Cümlenin esas öğeleri:
Cümlenin esas öğeleri Yüklemle Öznedir.
Yüklem; oluşu zaman ve şahıs belirterek bildiren ve bir hüküm ifade eden kelimedir. Yukarıdaki cümlede “saptı” kelimesi gibi.
Özne; cümlede yüklemin bildirdiği işi yapan veya oluşu üzerine alan kelimedir. Yukarıdaki cümlede “Rabia” gibi.
Yüklem olan kelime çeşitleri:
Çeşitli yapılarda çekimli fiillerle, ek fiil almış isim soyundan bütün kelimeler yüklem olurlar. Yukarıdaki parçada geçen “saptı” ve “dikildi” yüklemleri çekimli fiillerdir.
Özne olan kelimeler:
Yalın haldeki isim soyundan bütün kelimeler özne olabilirler. Bir cümlede bir yüklemin birçok öznesi bulunabilir.
Özne ile yüklem arasında uygunluk:
1- Tekil ve çoğul olmak bakımından:
a- Özne tekil olursa yüklem de tekil olur:
Ahmet Cemil, bir şey söylemeden çıkmıştı; artık o gün eve gidip çalışmadı.
Şu misalde özne olan Ahmet Cemil tekil olduğu için çıkmıştı ve çalışmadı yüklemleri de tekil olmuştur.
b- Özne çoğul olursa yüklem çok defa tekil olarak da kullanılmaktadır:
Atlar kişner, kağnılar gıcırdar; oklar, kargılar şakırdar. Yiğitler, delikanlılar bağırır. Öküzler böğürür, köpekler havlar...
Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Bu örnekte gerek canlı, gerek cansız öznelerin yüklemleri hep tekil olarak kullanılmıştır.
Başka örnekler:
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Bu beyitte de atlar çoğul olduğu halde kişnedi yüklemi tekil olmuştur.
Eğilmiş arza kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.
Ahmet Haşim
Haşim’in bu beytinde de güller ve bülbüller çoğul olduğu halde bunların yüklemleri (kanar) ve (durur) kelimeleri tekil olarak kullanılmıştır.
Birkaç örnek daha:
“Günler, geceler, haftalar, aylar geçti.”
Ahmet Hikmet Müftüoğlu
“Fikirler, manasız, mantıksız safsatalarla dolu olursa, o fikirler hastadır.”
ATATÜRK
“Milletleri muahedelerden ziyade hisler bağlar.”
ATATÜRK
Çoğul halindeki özne insansa yükleminin çoğul olması gerekir; fakat özne çoğul halinde insan olsa da, yüklemi çoğu zaman tekil olarak kullanılmaktadır. Bu, Türkçemizin bir hususiyetidir:
“Niyazi’yi iki saat sonra tütün kolcuları eve getirdiler.”
Bu örnekte özne ve yüklem çoğuldur.
“İnsanlar fanidir.”
Burada yüklem tekildir.
“Yemekten sonra hepsi gene eski cevizin altında toplandılar...”
Halide Edip Adıvar
Burada da birkaç kişinin yerini tutmakta olan hepsi zamirinin yüklemi çoğul olarak kullanılmıştır,
“Kitapçılar, neşrettikleri risaleler için makale yazanlara ehemmiyetine göre para veriyorlardı...”
Halit Ziya Uşaklıgil
2- Şahıs bakımından uygunluk:
Özne zamir olursa yüklemin alacağı şekiller:
Özne zamir olduğu takdirde yüklemin alacağı şekilleri şöyle sıralayabiliriz:
a- Özne tekil birinci şahıs olursa yüklem de tekil birinci şahıs olur:
Bu şep de cûşiş-i yadınla ağladım, durdum.
Süleyman Nazif
b- Özne tekil ikinci şahıs olursa yüklem de tekil ikinci şahıs olur.
Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın.
Tevfik Fikret
c- Özne tekil üçüncü şahıs olursa yüklem de tekil üçüncü şahıs olur:
O, gitmek istedi. “Sen evde kal!” diyor...
Tevfik Fikret
d- Özne, birinci çoğul şahıs olursa yüklemi de birinci çoğul şahıs olur:
“Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.”
ATATÜRK
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
e- Özne ikinci çoğul şahıs olursa yüklem de ikinci çoğul şahıs olur:
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar...
Cenap Şahabettin
f- Özne, üçüncü çoğul şahıs olursa yüklem, çoğul veya tekil üçüncü şahıs olabilir :
Onlar ki kelama can verirler,
Mecnun o kabiledendi derler.
Şeyh Galip
Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat,
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde
Ziya Pasa
g- Bir cümlede birinci ve ikinci tekil şahıslar aynı zamanda özne olursa yüklemler birinci çoğul şahıs olur:
Sen ve ben yarın birlikte gezmeye gidelim.
h- Bir cümlede tekil ikinci ve üçüncü şahıslar özne olursa, yüklemler çoğul ikinci şahıs olur:
Sen ve o, yarın bize geliniz.
Not:
Öznesi şahıs zamiri olan yüklemlerin ekseriya özneleri söylenmez, fiilin şahıs eki özneyi bildirir; bu yüzden tam bir hüküm ifade eden yüklemleri tam cümle saymak gerekir: Gidelim, gittiler gibi.
Cümlenin yardımcı öğeleri:
Basit bir cümle sadece özne ve yüklemden teşekkül eder; fakat bu cümlenin anlattığı şey vazıh değildir; anlamı daha etraflı bildirmek için yardımcı birtakım kelimelerin de cümlede yer alması lazımdır: “Rabia saptı”dediğimiz zaman tam bir cümle yapmış oluruz; fakat anlatılan fikir vazıh değildir. • .
Tümleç:
Rabia’nın nereye saptığı, bu işi ne zaman yaptığı belli değildir. “Rabia, sabahleyin, Sinekli Bakkal sokağına saptı.”denince, anlatılan sapmak işinin zamanı ve mekanı bildirilerek cümleye vuzuh verilmiş oluyor.
İşin cereyan ettiği yeri ve sebebini gösteren-yardımcı öğelere Dolaylı tümleç veya sadece Tümleç denir. Bu tümleçler ismin –e, -de, -den halinde bulunur.
Cümlenin anlamını, nicelik, nitelik ve zaman bakımından tamamlayan tümleçlere Zarf tümleci denir.
“Rabia, sabahleyin, Sinekli Bakkal sokağına saptı.”cümlesinde “sabahleyin” zarf tümleci, “Sinekli Bakkal sokağına” tümleçtir.
Nesne:
Cümlede yüklemin bildirdiği işten etkilenen kelimelere nesne denir.
“Kedi tabağı kırdı.”cümlesinde kedinin yapmış olduğu kırmak işinin tabağa tesir ettiğini görüyoruz; tabak nesnedir.
Not:
Ancak geçişli fiiller nesne ile kullanılır.
Nesnelerin çeşidi: Nesneler cümle içinde ya yalın halde veya “i” halinde bulunur:
“Kedi tabak kırdı.” — “Kedi tabağı kırdı.”
Birinci cümlede kedinin her hangi bir tabağı kırdığı, İkincisinde ise belirli bir tabağı kırdığı anlatılıyor.
Cümlede böyle belirli bir işi bildiren “i” halindeki nesnelere “belirtili nesne”,- yalın halde olup sadece bir. şeyin ismini, çeşidini bildiren nesnelere “belirtisiz nesne” denir.
Grup halinde öğeler:
Cümlenin öğeleri ekseriya tek başına olmayıp kendilerini tamamlıyan kelimelerle, birlikte bulunurlar. Sözdizimi bakımından öğeler tamamlayıcı kelimelerle birlikte incelenir ve bunlara tümleç grubu, özne grubu v.s. denir.
Alıştırma:
Aşağıdaki cümleleri bulunuz ve öğelerini gösteriniz :
AĞAÇ
Sihirli bir tohum toprağı yarıp,
Yıllan tül gibi beline sarıp,
Tanrı’ya hamd için sükûta varıp
Göklere uzayıp gidersin ağaç!
Başında dolaşır avare rüzgar,
Dalında dinlenir sevdalı kuşlar,
Gölgende bir yorgun sürü uyuklar,
Herkesi kucaklar, seversin ağaç!
Temmuz güneşiyle bir duştan sonra,
Zahmetle çıkılan yokuştan sonra,
O serin gölgeni buluştan sonra,
Bardakta sunulan kevsersin ağaç!
Kemal Günen
Yüklemine Göre Cümle Çeşitleri
İsim cümlesi - Fiil cümlesi
Ey şetaretli yolcu, gün kısadır.
Gece bazen mahuf olur; lakin
Sen cesur ol, gayur ol! En sakin
Yolculuk uykudur. Büyük kuşlar
Yenecek dalga, yok, kasırga arar.
Tevfik Fikret
Yüklemlerine göre cümle çeşitleri:
“Ey şetaretli yolcu, gün kısadır. En sakin yolculuk uykudur.” cümlelerinde birinci yüklem ek-fiil almış bir sıfat, ikinci yüklem yine ek-fiil almış bir isimdir. “Gece mahuf olur, lakin sen cesur ol, gayur ol Büyük kuşlar, yenecek dalga, yok kasırga arar” cümlelerinde yüklemler çekimli fiillerdir.
Demek ki yüklemler isimden ve fiilden olur. Bu bakımdan cümleler iki türlüdür:
1- İsim cümlesi.
2- Fiil cümlesi.
İsim cümlesi:
Yüklem ek-fiille kullanılmış isim soyundan bir kelime olan cümlelere isim cümlesi denir.
Not:
İsim cümlelerinde yüklemin nesnesi bulunmaz, ancak dolaylı tümleçle zarf tümleci bulunur.
Yüklemi çekimli bir fiil olan cümleye fiil cümlesi denir:
Şekvanı dinledim, ezeli muztarip deniz!
Basit ve Bileşik Cümleler
Ben, hapishaneye ilk gittiğim gece on saatten ziyade uyku uyudum. Sabahleyin dahi bizim evde yattığım gecelerin ekserisinden daha sakin, daha rahat kalkmıştım. Her şeyden evvel zihnime arkadaşlarımın hali geldi. Çünkü onların da tevkif olunduklarını geceden işitmiştim. Memurların birinden sordum. Odadan çıktı; biraz dolaştıktan sonra geldi.
Namık Kemal
(Her şeyden evvel zihnime arkadaşlarımın hali geldi. Odadan çıktı.)
Bu cümleler tetkik edilirse görülür ki bunlarla bir tek hüküm ifade edilmiştir.
Bir fikri tek bir hükümle bildiren cümlelere basit veya bağımsız cümle denir.
Yukarıda misal olarak verilen iki cümlede görüldüğü üzere basit cümle birkaç veya birçok kelimeden teşekkül edebilir. Eğer hüküm tekse kelime adedi ne olursa olsun o cümle basittir.
Bileşik cümle:
Ben, hapishaneye gittiğim gece on saatten ziyade uyku uyudum.
Bu cümlede iki fikir, yani hüküm vardır:
1- Hapishaneye gitmiş olmam,
2- Uyku uyumam.
Bu iki fikrin birincisi İkincisini tamamlıyor vaziyettedir.
Böyle birden fazla fiilden meydana gelen cümlelere bileşik cümle denir.
Bileşik cümlede ayrı bir hüküm taşıyan her söz parçasına cümlecik denir.
“Ben, hapishaneye gittiğini gece on saatten fazla uyku uyudum.”cümlesinde “Ben hapishaneye gittiğim”bir cümlecik, “on saatten fazla uyku uyudum.”diğer bir cümleciktir.
Temel cümlecik - yan cümlecik:
“Sabahleyin dahi bizim evde yattığım gecelerin ekserisinden daha sakin, daha rahat kalktım.”
Bu söz tetkik edilecek olursa görülür ki bu cümleyi mey- ; dana getiren cümleciklerin ikisi de aynı nitelikte değildir. Burada asıl anlatılmak istenen şey “Sabahleyin daha sakin, daha rahat kalktım”fikridir. “Bizim evde yattığım gecelerin ekserisinden”fikri ise deminki fikri tamamlayıcı mahiyettedir.
Bileşik cümlelerde asıl anlatılmak istenen fikri taşıyan cümleciğe temel cümle, temel cümlelerin tamamlayıcısı vazifesini gören cümleciklere de yan - cümlecik denir.
Not:
Bir yan-cümlecik diğer bir yan-cümleciğin tamamlayıcısı olabilir.
Temel yan-cümleciklerin yüklemleri:
Temel cümlenin yüklemi daima çekimli bir fiil veya ek fiil almış bir kelimedir. Yan-cümleciğin yüklemi çoğu defa bir fiilimsi ise de çekimli bir fiil de olabilir.
Yan cümleciklerin vazifeleri:
Bir bileşik cümlede yan-cümleciklerin vaziyeti, basit cümledeki yükleme göre sıralanarak vazife gören diğer kelimelerin vaziyetine benzer.
Bileşik cümlelerin kuruluşunda yan-cümleciklerin vazifeleri:
I- Başka bir cümleciğin yüklemine özne olmak:
Erişir menzil-i maksuduna aheste giden
Tizreftar olanın payine damen dolaşır.
Ziya Paşa
Birinci mısrada temel cümle “Erişir menzil-i maksuduna” dır. Bu cümleciğin öznesi “aheste giden” yan-cümleciğidir.
Özne vazifesi gören yan-cümlecikler ya isim-fiillerle veya isim gibi kullanılan sıfat-fiillerle kurulur.
II- Başka bir cümleciğin nesnesi olmak:
Çünkü onların da tevkif olunduklarım geceden işitmiştim.
“Geceden işitmiştim.” temel cümlesinin nesnesi “çünkü onların da tevkif olunduklarını” yan-cümleciğidir.
Bu vazifeyi gören yan-cümlecikler de ya isim-fiille, yahut isim gibi kullanılan sıfat-fiille kurulur.
Not:
Bu vazifeyi gören cümleciklerin çekimli fiille kurulduğu da olur.
III- Başka bir cümleciğin dolaylı tümleci olmak:
“ölümünüzü aramağa gidebilir misiniz?”
“Ölümünüzü aramağa” cümleciği “gidebilir inisiniz?” temel cümleciğinin tümlecidir.
IV- Başka bir cümleciğin her hangi bir öğesine sıfat olmak;
“Söylediğim sözleri anlıyor musunuz?”.
Namık Kemal
“Söylediğim” yan-cümleciği “sözleri anlıyor musunuz?” temel cümleciğinin nesnesi olan “sözleri” kelimesine sıfat olmuştur.
Yazı dilinde niteledikleri isme “ki” ile bağlanmış cümleciklere rastlanır. Bu, dilimizde yabancı dillerin etkilerinden ileri gelmektedir:
“Bir insan ki çalışıp ekmeğini kazanamaz; o, cemiyet için bir yüktür.”
V- Başka bir cümleciğin zarfı olmak:
Kandillide, eski bahçelerde
Akşam kapanınca perde perde
Bir hatıra zevki var kederde.
Yalıya Kemal
“Akşam kapanınca perde perde” yan-cümleciği “Bir hatıra zevki var kederde” temel cümleciğinin zarf tümlecidir. Bu gibi cümlecikler bağ-fiillerle kullanılır.
VI- Başka cümleye şart olmak:
Basit dilek-şart kipindeki fiiller, başka 'bir kipin şartıyla çekilmiş fiiller ve ek-fiillerin şartıyla kullanılan kelimeler manası tam cümleler kurmazlar; asıl cümleyi şarta bağlarlar; bunun için şartlı bir cümlecikten sonra başka bir cümlecik gelir:
Mümkün olsa vatan kardeşlerime şu zayıf vücudumu siper edeceğim. Mümkün, olsa vatanımı gönlümün içinde saklayacağım.
Namık Kemal
“Mümkün olsa” cümleciği şart cümlesidir.
Aynı durumdaki iki cümlecik arasında bağ vazifesi görmek:
“Dün gelmedi, demek ki, o işten vazgeçmiş.”
Sıra cümleler:
Aralarında mana ilgisi bulunan birden çok basit veya bileşik cümlenin sıralanmasından meydana gelmiş cümlelere sıra cümleler denir:
“Kargalar, kışın soğuktan donan gagalarını, ayaklarını ısıtmak için bacaların yanma üşüşürler, orada sert, çirkin sesleriyle bağırırlar.”
Bu cümlelerin her biri mana bakımından diğerleri tarafından tamamlanmağa muhtaç değildir, sadece özneleri müşterek olduğu için bu şekilde sıralanmışlardır.
Sıralanmış cümlelerde özneleri başka başka olsa dahi yardımcı fiillerle fiil çekimine yarayan takılar, sondan önceki cümlelerin fiillerinden kalkarak yalnız son fiilde kalabilir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Cumhuriyet ilan olunduğu gün herkes birbirini tebrik ediyor, Yaşasın Cumhuriyet sözleri göklere yükseliyordu.” gibi.
Alıştırma:
Aşağıdaki cümlelerin çeşitlerini söyleyiniz ve bu cümleleri bugünkü dil ile yeniden yazınız :
Eser vardır ki, devre-i ömrü; sahibinin zeval-i vücuduyla beraber hitam bulur. Yine eser vardır ki, hayat-ı hakikiyesi sahibinin fevtiyle başlar.
Eser vardır ki, meth ü sitayiş görmekle beraber kadri daima tenezzüldedir. Yine eser vardır ki, zemm ü tezyife uğramakla beraber itibarı dembedem tezayüd eder.
Bir sınıf üdeba vardır ki, sermaye-i marifetleri birbirlerinin söylediğini tekrardan, eser-i faziletleri birbirlerinin yazdığını istinsahtan ibarettir. İşte bu suretle meydana konan şeylerin aralarında görülebilecek fark, bir sözün ağızdan ağıza intikal etmesiyle şekil ve heyetine arız-- olan tebeddül pe bir kitabın başka başka nasihler elinden çıkmış, müteaddit nüshalarında ibarece meşhudolabilen ihtilaf derecesinden ziyade bir şey değildir.
Recaizade Ekrem
Recaizade burada “nasih” kelimesini “müstensih” yani “ kopyasını çıkaran” manasında kullanmıştır.
Zarf, Edat ve Bağlaçların Cümle İçindeki Yerleri ve Görevleri
“Boyu gayet uzun, .vücudu gayet ince olduğu için otlar ve kurumuş çamurlar arasında başını öne uzatarak yürürken her an yerinden oynamış bir sırık gibi devrilecek korkusunu veriyordu.”
Reşat Nuri Güntekin
Bu yazıyı inceleyecek olursak cümlenin esas öğelerinden başka bu öğeleri tamamlıyan birtakım kelimelerin bulunduğunu görürüz; bu kelimeler: gayet, için, ve, ön, gibi dir.
Zarflar:
“Boyu gayet uzun, vücudu gayet ince” dendiği zaman gayet kelimesi uzun ve ince sıfatlarının manalarına çokluk veriyor ; yani sıfatlara etki yapıyor.
Böyle, sıfatların, fiillerin veya başka bir zarfın anlamına etki yapan kelimelere zarf denir.
Zarfların cümle içindeki yerleri:
Zarflar, basit cümlelerde anlamın gerektirdiği her yerde kullanılır. Bileşik cümlelerde, temel ye yan-cümleciklerin ayrı ayrı zarfları olabilir.
Edatlar:
“Her an; yerinden oynamış bir sırık gibi devrilecek...” cümlesinde “gibi” kelimesi sırık ve devrilecek kelimeleri arasında bir ilgi kurmaktadır.
Cümlenin kelimeleri arasında ilgi kuran kelimelere edat denir.
Edatlarla birlikte kullanılan kelimeler cümlede zarf tümleci veya dolaylı tümleç olabilir.
Edatların cümle içindeki yerleri:
Edatlar yalın, e, den halindeki isimlerden, iyelik zamiri almış şahıs zamirlerinden, sıfat - fiillerle bağ - fiillerden sonra kullanılırlar.
Bağlar:
“Otlar ve kurumuş çamurlar arasında başını Öne eğerek...”
Bu cümlede “otlar, çamurlar” kelimelerinin Ödevleri aynıdır.
Böyle eş görevli kelimeleri veya anlam bakımından birbiri ile ilgili müstakil cümleleri bağlayan kelimelere bağ denir. Cümle içinde bağlar, bağladıkları kelimelerin veya cümlelerin arasında bulunur.
Alıştırma:
Aşağıdaki cümlelerde bulunan zarfların gördükleri vazifeleri belirtiniz:
Yazılarımı tamamıyla yazdım. — Sen de .benimle beraber gelecek misin? — Şu beygir, topallayarak yürüyor. — Bugün evden dışarı çıkmadım. — Rüzgar hafif hafif esiyor. — Suat, üzgün döndü.
Aşağıdaki zarfları bulunuz :
İkindi üzeri Kızıldeniz ortasında kafanızdan memnun olmanız epeyce güçtür. Hangi mevsimde ve hangi ayda bulunursanız bulununuz, aynı vaziyet: beyin pelte, pıhtı gibidir.
Mevsim ye ayların orada ne ehemmiyeti var? Hepsi birbirinden farksız. Hava, daima sıcak, boğucudur. Denizi su. mefhumuna uyar renkte, seste ve şekilde göremezsiniz. Üstünde olduğunuz halde altında imişçesine gece, gündüz ağırlığını taşırsınız. Dumanlana dumanlana kayan bir lav tabakası... Gemiye nasıl sıvanmadığına ve bakır teknesini nasıl eritmediğine şaşarım
Refik Halit Karay
Alıştırma:
Şu cümlelerdeki edatları bulunuz:
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri, son umudum sizde kaldı: — Sana ondan bir koku getirin, size İrem bağının güllerini dereyim- Bana ondan bir ses getirin, size şakır bülbüllerin dillerini dökeyim... Bana ondan bir haber getirin, size bütün dünyamı vereyim...
Eflatun Cem Güney
Alıştırma:
Aşağıdaki cümlelerde bulunan bütün. kelime çeşitlerini inceleyiniz ve cümleleri de tahlil ediniz:
Müstakbeldeki hali emniyet altına almak: iki kazanıp bir yemekle olur.
“Zaman altındır” derler; fakat o da vaktin kıymetini - layıkıyla takdir etmek değildir. Bir dakikada yüz bin altın kazanılabilir; lakin yüz milyon altın- insana bir dakikayı kazandıramaz. Hal böyle iken, -ne ağreptir, ki yine vaktini kaybetmek için yüzlerce, binlerce altın sarf edenler de bulunur.
Zaman: sermaye-i maişet, say: menba-i hayattır; adam; zaman sayesinde geçinir, say ile yaşar. Bu halde zamanını çalışmağa sarf etmeyip, de' muattal duranlar için toprağın altı ile üstünde ne fark olabilir? Rahat döşeği yeryüzüne' çıkmış mezar değil de nedir?
Namık Kemal
Nazmın Nesre Çevrilmesi
Nazmı nesre çevirmek için başlıca üç şekil vardır:
1- Aynen, yani yabancı dilden kelimeleri ve yabancı kaide ile yapılmış tamlamaları değiştirmeden yalnız mısralardaki kelimeleri nesir üslûbuna göre yerli yerine koyarak çevirmektir. Bildiğiniz gibi nesir üslûbunda önce özne, ortaya tümleç, en sonra da fiil veya yüklem konur. Ancak vezin ve kafiye zarureti dolayısıyla yazılmamış bir takı veya kelime varsa nesre çevirirken bunlar ilave olunabilir: Mesela:
“Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz.” mısraını : “Biz, görüşte bilgiye, gidişte ülküye uyduk” şekline koyarız. Keza:
“Ana yurdun evlat bozmaz, giderim” mısraını: “Ana yurdunu evlat bozmaz, giderim.” şeklinde çeviririz.
2- Bir manzumeyi ikinci şekilde nesre çevirmek için mısralardaki yabancı kelimelerin bugünkü Türkçe karşılıkları bulunur ve yabancı tamlamalar da Türkçe tamlama haline getirilir; yine birinci şekilde olduğu gibi, Dilbilgisi kurallarına göre nesir üslûbu ile cümleler kurulur.
Not:1
Birinci ve ikinci şekilde nesre çevirmede icap ederse ikinci veya üçüncü mısralardaki bazı kelimeler birinci mısradaki kelimeler arasına katılır; yani nesre çevirmede her mısraın tek başına çevrilmesi şart değildir.
Not:2
Bilindiği gibi manzumelerde cümle bitsin bitmesin her mısra, ayrı bir satır teşkil eder. Halbuki bunları nesre çevirdiğimiz zaman her mısraın çevrilmesine mutlaka satır başından başlamağa lüzum yoktur. Ancak fıkradan fıkraya geçilirken satır başlarından başlanır.
Genişleterek çevirme: Şairin fikirlerini anladıktan sonra onları yeniden yazmaktır. Nesre çevireceğiniz manzumeyi birkaç defa dikkatle okursunuz; sonra onu birisine anlatır gibi temiz ve sade bir üslûpla yazarsınız. Şu halde genişleterek çevirmek, mutlaka- manzumedeki kelimeleri yazmayarak, onların yerine, başka lügatler kullanmak demek değildir. Bir manzumeyi genişleterek nesre çevirmek demek: manzumedeki ana fikirle ilgisi bulunan fikirleri de bularak bir kompozisyon vücuda getirmek demektir.
Nazmın nesre çevrilmesine dair örnekler:
Bibaht olanın bağına bir katrası düşmez
Baran yerine dürr ü güher yağsa semadan.
Ziya Paşa
I- Aynan nesre çevrilmişi:
Semadan baran yerine dürr ü güher yağsa b'ibaht olanın bağına- bir katrası düşmez.
II- İkinci şekilde, yani Arapça ve Farsça kelimelerin yerlerine Türkçeleri konarak ve Farsça tamlamalar Türkçe tamlama yapılarak:
Gökyüzünden yağmur yerine inci-ve elmas yağsa talihsiz olanına bahçesine bir tane bile düşmez.
Nazım ile nesir, esasen birbirinden çok ayrı birer yazı şeklidir. Bu itibarla nazmın nesirle ifadesi, yahut nesre çevrilmesi onun bütün . hususiyetlerini kaybettirebilir. Bu, böyle olmakla beraber, bilhassa eski manzumelerin manalarının daha kolay anlaşılabilmesi için öğrencilerimize nazmın nesre „çevrilmesine ait bazı örnekler vermek istedik ve bu bahsi sırf bu maksatla kitabımıza ilave ettik.
III- Genişleterek ve Açıklayarak
Ziya Paşa bu beytiyle talihsizlikten şikayet etmektedir. Hayatta talihin de büyük önemi olduğunu belirtmek istiyerek: “Gökyüzünden yağmur yerine inci ve elmas yağsa, talihsiz olanın bahçesine bir damla bile düşmez!” diyor.
Bir kıt’a
Yadında mı doğduğun zamanlar?
Sen ağlar idin, gülerdi alem.
Bir öyle ömür geçir ki olsun
Mevtin: sana hande, halka: matem!
Cudi
Birinci şekilde:
Doğduğun zamanlar yadında mı? Sen ağlardın, alem gülerdi, öyle bir ömür geçir ki mevtin: sana hande, halka matem olsun.
İkinci şekilde:
Doğduğun zamanlar hatırında mı? Sen ağlarken alem gülerdi. Öyle bir ömür geçir ki gülerek öl, başkaları matem tutsun.
Üçüncü şekilde:
Doğduğun zamanları tabii hatırlayamazsın. O vakit sen her şeyden habersiz minimini bir bebektin. İsteklerini, acılarım kimseye, anlatamadığın için ağlardın. Annen, baban senin doğumunu sevinç içinde kutluyorlar, onları tanıyanlar da bu sevince katılıyorlardı.
Ey güzel yavru, artık iyice büyüdün, çalışma çağma girdin. Hiç unutma ki yürümeğe başladığın bu hayat yolu çok karanlık ve karışıktır; adımlarını dikkatle atamazsan belki bir uçuruma yuvarlanabilirsin. Halbuki biz, seni, bir uçurumun kenarında değil, ilmin ve faziletin yüksekliklerinde görmek isteriz. Bunun için yaşadığın müddetçe hiçbir an çalışmaktan geri • durmamalısın. Vatanına, milletine ve bütün insanlığa yarayacak öyle mühim eserler vücuda getirmelisin ki nihayet milli ve insani ödevlerini tamamıyla yapmış bir adam sıfatıyla, memnun ve müsterih, gözlerini ebediyen kapadığın zaman, bütün seni tanıyanlar derin bir matem tutsun.
Onuncu Yıl Marşı
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan.
Demir ağlarla övdük ana yurdu dört baştan.
Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türke durmak yaraşmaz; Türk önde, Türk ileri!
Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız,
Türküz, bütün başlardan üstün olan başlarız,
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türke durmak yaraşmaz; Türk önde, Türk ileri!
Çizerek kanımızla özyurdun hartasını
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklal kavgasını;
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.
Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türke durmak yaraşmaz; Türk önde, Türk ileri!
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kütleyiz.
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türke durmak yaraşmaz; Türk önde, Türk ileri!
Şimdi bu manzumeyi aynen nesre çevirelim:
On yılda her savaştan açık alınla çıktık. On yılda her yaştan on beş milyon genç yarattık. Başta bütün dünyanın saydığı Başkomutan vardı. Ana yurdu dört baştan demir ağlarla ördük.
Türküz; göğsümüz Cumhuriyetin tunç siperidir. Türke durmak yaraşmaz. Türk önde, Türk ileridir.
Kötülüğü, geriliği bir hızda boğarız. Türküz, bütün başlardan üstün olan başlarız. Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Özyurdun hartasını kanımızla çizerek memleketin yıllar süren yasını dindirdik. İstiklal kavgasını her yönden bütünle- dik. Bütün dünya Türklüğü saymasını öğrendi.
Açtığımız yeni iz milletlere örnektir. Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kütleyiz. Biz görüşte bilgiye, gidişte ülküye uyduk. Dünya tersine dönse yolumuzdan dönmeyiz.
Alıştırma:
Aşağıdaki beyitleri nesre çeviriniz:
Rayete meylederiz kamet-i dilcû yerine
Tuğa dil bağlamışız kakül-i hoşbıı yerine.
Gazi Giray
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
Mehmet Akif Ersoy
Kapılma delirin iğfalatına ahlak bahsinde,
Sana ol fende vicdanın yeter üstat lazımsa.
Namık Kemal
Alıştırma:
Aşağıdaki manzumeleri birinci ve ikinci şekillerde nesre çeviriniz:
Musirrim, sabitim ta can verince halka hizmette,
Fedakarın kalır ezkarı daim kalb-i millette.
Denir bir gün gelir de saye-i feyz-i- hamiyette:
Kemal’in seng-i kabri kalmadıysa namı kalmıştır.
Namık Kemal
Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
Ziya Paşa
Kimse tayin edemez alemde
Kendi mahiyyetini re’yi ile;
Münferit vasıta-i rüyet iken
Göremez kendisini dide bile.
Namık Kemal
- Ramazan İlbay
- Gösterim: 1555